21 Aralık 2019 Cumartesi

HANGİ FARK?


Hiçbirimiz birbirimize benzemiyoruz. Aynı anne ve babadan olan kardeşler dahi birbirinden farklı oluyor. Biz toplum olarak ayırt etmeyi pek seviyoruz. Yani din içinde mezhep ayırıyoruz. Aynı ülkede toplumları ayırıyoruz. Bıyık şekillerinden siyasi görüş ayırıyoruz. Eşarbı kapatma şeklinden tarikat ayırt ediyoruz. Bizden olmayanı sevmiyoruz, öteliyoruz. Memleketlimiz değilse öteliyoruz. Aynı fikri paylaşmadığımız ne hissettiğini ne demek istediğini bile anlamaya çalışmadığımız insanları öteliyoruz. Herkes haklı istisnasız herkes haklı. Ama kimse diğerini duymak istemiyor. Empati deniyor ya hep kendimizi bir koysak karşımızdaki ne demek istiyor diye düşünmüyoruz. Hepimiz haklı olduğumuza o kadar inanıyoruz ki duymuyoruz bile umurumuzda değil. Hani şaka ile karışık çerçeve değil resim arıyoruz, vitrine değil iklime diye söylüyoruz ya. Yalan işte o. Yalan yani kendimizi iyi hissetmek için söylediğimiz yalan. Herkes ‘ayy kalp önemli, iç güzellik önemli, niyet önemli tabii ki’ filan diyor toplum içinde ama herkes iç rahatlatma peşinde. Herkes dış güzelliğe, tipe bakıyor. Şekle bakıyor. Şekil uygunsa tamam değilse bin bir türlü bahane sunuyoruz. Bilinmez bir süreç, bazen hayırlısı demenin güzelliğine bırakmak gerekir kendini demiş bir bilen. İyi tatiller.


13 Aralık 2019 Cuma

BELKİ ZAMANLA

İlk günden daha yabancı olmak diye bir şey var. Hani hayatta her şey oluyor deriz ya hep, hayat şöyle hayat böyle ne kadar ilginç hiç tahmin etmediğimiz şeyler vesaire… bir insanla ilk tanıştığınızda iki yabancısınızdır. Birlikte vakit geçirdikçe tanırsınız, tanıdıkça seversiniz ama sonra bir şey olur ya da olması gerekir yollar ayrılır. Zaman geçtikçe silikleşir, yaşanmışlıklar hatıra olur, kişiler değişir, sende değişmişsindir onunla da konuşsan aynı değildir. İşte o noktada ilk günden daha yabancısınızdır. Hayata karşılaşmalara, yeni yollar keşfetmeye açık bazen vazgeçtiğiniz şeyler daha başka vesileler oluşturur, önünüze yeni bahçeler açar. O yüzden umudumuzu kaybetmemeliyiz. Mevlana’ya ait olan şiirle yazımı bitirmek istiyorum.
İyi hafta sonları
Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge verev ağaçların dalları kurur,
Sabrın taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
Öldüm der durur yine de yaşarsın…
Bir Tavsiye: Belki Zamanla-Kaan Karahan& Cenk Eşgin

20 Kasım 2019 Çarşamba

AYRINTI

Ayrılıkta sevdaya dahil demiş Attila İlhan, üstad (ben böyle kullanmayı seviyorum) dediyse vardır bir bildiği ayrılmak, ayrılabilmek hepsinin neticesinde hatırada nasıl kalındığı bunlar asıl olan, ayrıntıda değil üstelik. Bazı ayrıntılar asıldır çünkü. Onca zaman ardından eskimemiş bir düşünce olduğunu, tebessümle anıldığını bilmek güzel şey ayrıca bunun ego ile hiçbir ilgisi de yok. Demek ki ben güzel ifade etmişim karşı tarafta zamanında çok kızmış, üzülmüş bile olsa(k) bazı iyi şeyleri unutmamış demek. Hepimiz birbirimizde bir iz bırakırız çünkü. Ve hayatımıza yeni birini alacakken o izlerin silikleşmesini bekleriz. Yeniden sevebilecek olmaya hazır olduğumuzu hissetmek isteriz. Bu durum yaş ilerledikçe biraz zorlaşsa da imkansız değildir. Önemli olan herkes kendi yoluna gittikten sonra yine saygıyla, tebessümle hatırlanacak olmaktır. Bunu tabii ki salt sizin hareketleriniz değil karşı tarafın kendisine ve size duyduğu saygı, ayrıntılara nasıl dikkat ettiği ve sizi tanımak için ne kadar çaba gösterdiği de belirler. Çok yakın zamanda ben bu naif hatırlanmayı Mr. ve Mrs. Bennet kuş ailesini görerek yaşadım. Bunun için teşekkür ederim.
Bazen de hislerinize tam uyan bir şarkı hatırlasınız: https://www.youtube.com/watch?v=RhadzBkFM6g

19 Kasım 2019 Salı

ELMA DEĞİL


Türk Dil Kurumu sözlüğünde ‘sevmek’ kelimesinin anlamı;

1-Sevgi ile bağlılık duymak

2-Birine sevgi ile bağlanmak, gönül vermek

3-Çok hoşlanmak anlamına geliyor. ‘Aşk’ ise bunun bir tık fazlası aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi anlamına geliyor.

Hepimize az çok aynı şey olmuştur. Her günkü gibi bir gündür ve birden o kapıdan girer, kalabalık içinden onu fark edersin, biri bir fotoğraf gösterir, yazılan bir yazıyı okursun ve merak edersin. Kapıdan on kişi girer ama sen onu merak edersin. Bin kişi yürüyordur o sokakta ama sen onu görürsün. Hiçbir şey dikkatini çekmiyordur ama o çeker. Yani her şey merakla başlar. Ne yapıyor, nasıl biri, nelerden hoşlanır, en sevdiği renk ne, ne tür film seyreder, burcu ne… ve daha birçok soru aklında kımıldanmaya başlar. Eğer bu soruların muhatabına yakınsanız, konuşabiliyorsanız şanslı bir azınlıktasınız demektir. Yok bir kere görmüş ve bir daha göremeyecekseniz birkaç gün aklınızda durur ama uzun süre devam etmez bu hisler. Tabii aslında sevenlerin düşünse de üzerinde pek durmadığı bir konu; hissedilenlerin karşılıklı olup olmadığı? Aslına bakılırsa hisler karşılıklı da olsa genelde bir taraf daha fazla sever ama gönül ister ki eşite yakın olsun bu hisler. Takıntısız platonik insanlar için sevgi o kişi sevmese de devam eder çünkü duygular her ne kadar karşı tarafa doğru olsa da aslında kaynağının kendisi olduğunu bilir. O sebeple sevilmediği için karşı tarafı suçlamaz yani sevse daha güzel olurdu belki ama sevmek zorunda da değil. (Bknz: yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? N.H.Ran) Tüm bunlardan bağımsız haberlerde devamlı gördüğümüz ruh hastası grubu var bir de kendilerini sevdiğim için yaptım diye utanmadan savunan tiksinti bir insancık grubu. Biz şunu bir türlü anlayamadık, sevmek iyi tamam seviyorum, ben çok seviyorum diye bağırması iyi ona da tamam da bu aşırı sevgi ayarsızca, zarar vererek, kanatarak, acıtarak sevmekse onu ne yapalım? Sevdiğin zaman bu karşı tarafı senin her yaptığına katlanmak zorunda mı bırakır veya zorla mı sevdirdi bu insan sana kendini yani çıldırıyorum sayın okuyucu sabahtan beri, bu yazıyı yazmamın sebebi sabah kadın cinayetleri ile bir dosya okudum. Etkisinden kurtulamadım. O kadar sinir bozucu, o kadar saçma savunmalar var ki. Biz toplum olarak güzel sevmeyi öğrenememişiz. Az sev, abartmadan sev ama güzel sev, incitmeden, kırmadan dökmeden. Aradığını bulamadın mı, senin sevdiğin kadar sevmedi mi sevdiğin seni, başka bir yol bul, uzak dur bazen sadece olmaz. Yani o kadar güzel olmaz ki ancak bu kadar olmayabilirdi dersin. Yobazlığa, kendi yaptıklarına kör olmaya, başkasının canını bile isteye yakmaya ne hakkın var senin! Kimse kimsenin egosunu okşamaya gelmiyor dünyaya herkes kendi hedefine, yoluna baksın, sende seni sevene bakarsın olur biter. Ama yok gözden de gönülden de düşsün. Bunu istiyorsa yapacağımız hiçbir şey yok demektir.

Neticede sevmek kaçınılmaz, kalbim çöle döndü de deseniz o çölde çiçek açtıracak mutlaka biri vardır. Yeter ki sabırla, umutla beklemeyi bilelim.

Özdemir Asaf’ın da dediği gibi:



Bir seviyi anlamak

Bir yaşam harcamaktır,

Harcayacaksın.



Bir Tavsiye: Yastıklı Şarkı- Ezginin Günlüğü
            İmkansız-Yeni Türkü
            Yapma N'olursun- Dolu Kadehi Ters Tut  

8 Kasım 2019 Cuma

OLMAYAN KELİMELER İKİ


Şu anda feierabend yaşıyorum anlamı mesai bitişi oluşan neşeli ruh haliymiş sevgili okuyucu kelime Almanca ve bizim dilimizde bir karşılığı yok, karşılıksız ama içinde güzel anlamlar barındıran kelimeler benim çok hoşuma gidiyor. Biraz araştırıp aşağı birkaç örnek yazdım. Şimdiden iyi hafta sonları😊
Fika; İsveççe bir kelime sosyal kahve molası demekmiş, bizim için kahve zaten bir sosyalleşme aracı daha doğrusu sosyal çevremizle paylaştığımız sosyal içecek ha tek başımıza içmeyelim mi aslında kahvenin yeri kişisi olmuyor her faaliyetle gidiyor. Yine de çıkma teklif ederken ‘ne dersin bir fika yapalım mı?’ diyebilirsiniz hahahaha😊
Cingulomania; birine sarılmak için duyulan büyük istek demekmiş ki sarılmanın faydaları saymakla bitmiyor biliyorsunuz. Benim için sevgiyi daha samimi iletmenin yanında huzurlu, sakinleştirici, mutlu edici bir etkisi var. Bazen sadece sarılmak iyi gelir.
Lagom; İsveççe ne çok fazla ne de çok az tam kararında demekmiş. İşte bizdeki azı karar çoğu zarar atasözüyle eş anlamlı. Ayarlı olmak, nerede ne yapacağını, neyi ne kadar yapacağını bilmek iyidir vesselam. Yaşınızın adamı olun!
Wanderlust; Almanca amaçsız, yönü belirsiz seyahat etmek demekmiş. Eh işte haydi ilk trene binip gidelim.
Toska; hiçbir nedeni yokken duyulan üzüntü. Işte ben buna bayıldım. Bana çok olur çünkü
In la kesh; Mayaların selamlaşmak için kullandığı kalıp, ‘birbirimizin başka yüzleriyiz’ demekmiş. Bu garip geldi biraz başta ama sonra Türkçe düşünmekten vazgeçtim.
Querencia; İspanyolca insanın kendini en güvende en güçlü ve evinde hissettiği yer demekmiş. Eğer bunu hissedersem bir gün işte o gün o gündür. 😊
Godværsvenn; Norveççe iyi günde yanında olup kötü günde uzaklaşan arkadaşlar için kullanılıyormuş. Zaten Şebo ne demişti zamanında ‘iyi gün dostlarım tutmayın elimden’. Heç!
Gattara; İtalyanca kendini kedilere adamış yaşlı ve yalnız kadın demekmiş. Herkesin benim geleceğimden beklediği performans ama son hepimize sürpriz olsun.
Bir tane de ben uydurayım. Calimoacia; anlamı da bir dilim limonlu çay içtikten sonra fincanın dibinde kalan limonu yiyince yüzde oluşan buruşmayla limon tadının verdiği ekşi mutluluk olsun. 😊
Bir Tavsiye: Memories- Maroon 5 (youtube’da 1 saatlik videosu var, döngü lüzumsuz, demek ki yalnız değilim)😊



14 Ekim 2019 Pazartesi

HA HA HA HAPŞUU!


Bu sene iki bin on sekiz Ekiminden on gün önce açmışım hastalık sezonunu ama havalar bu sene daha bir dengesiz sanki ya da benim vücut direncim her sene bir öncekine göre daha çok azalıyor. Hastayken en sevdiğim şey salonun sevdiğim koltuğuna battaniye yastık yerleşmek, hastayken kendi yatağımda yatmaktan hoşlanmıyorum bu da böyle bir alışkanlık oldu bende, şimdi de size o koltuktan kızarmış burnumla yazıyorum. Şu anda hiç sağlığınızın kıymetini bilin filan diye öğütleme yazısı yazmayacağım aslına bakarsanız beni şu anda mutlu eden tek şeyin eritme ilaçtaki tadın şansıma portakallı çıkmış olması ve yazı yazmamın tek amacının kendimi oyalamak olduğunu düşünürsek istediğim kadar alakasız şeyden bahsedebilirim.
o   İlacın tadı gerçekten fena değildi bir de biz küçükken portakallı ve çilekli ateş düşürücü şuruplar vardı. Keşke belli bir yaşı geçince de içtiğimizde işe yarasaydı mesela şu anda o şuruplardan içseydim daha mutlu olabilirdim.
o   Bir de yattığımda tıkanan burnum uyumama engel olmasaydı. Yalnız şu anda neyi düşündüm, hasta olurken bile iş yoğunluğuma göre oldumya ahahahaha canım biyolojik saatim.
o   Çok ilginç bu gece doğru düzgün uyuyamadım ama rüyamda üzerimi örttüğünü gördüm, sonra da kendime kızdım. Biliyorum çünkü.
o   Bitkiselli zencefilli drops kalp ben.
Beynimi mukoza tabakası kapladığı için saçmalıyorum sevgili okuyucu şu anda Dilber hala modunda terledim ha diyerek yazımı bitiriyorum. Siz yine de kendinize dikkat ediniz. Sağlıklı haftalar olsun.

8 Ekim 2019 Salı

BOŞLUKLARI DOLDURALIM


Hiçbir şey istemedim. Büyük, geniş, ferah. Evet aklımdan geçirdim, yalan söyleyemeyeceğim zaten söylemeyi denediğimde gülesim geliyor. Bende susuyorum. Zaman ilerlemesinin bana kattığı en güzel huy bir şeylere şikayetlenirken bunu fark edip şikayet eden beni durdurması oldu. Kaç günlerdir böyle bir aktivite olsa bir şeyler olsa arayışındayım. Aslına bakarsak buldum da bir sürü bir şey boş durmuyorum ama ne aradığımı bulamadım. Bulamayınca da hemen somurtuk hemen ofurdanmaya başladım yine, sonra dedim ki aramaya devam edeceksin yapacak bir şey yok. Dolduracaksın günlerini, kendini, uğraşmaya devam et. Ve kendi sözümü dinleyip 3 farklı oyuna bilet aldım. Kahve yapımıyla ilgili workshopa da yazılayım bu düşünce aşamasında şimdi. Bu yazı bitsin bir de sinema tarayayım. Niyeyse bu aralar devamlı bilgisayar oyunu, playstation oynayasım var, bir de canım acayip ay çöreği çekiyor Ankara’da olandan ne ilgisi varsa. Her neyse yine küçük şeyler sevindirir ruhumu yeter ki içinde sanat, incelik bulundursun. Kaktüslerim çok tatlış oldu ama domatesim ürün vermedi işte buna bir nebze üzülüyorum. İnsan kendinin farkında oldukça mutlu olduğu şeyleri de daha kolay ayırt ediyor. Bende kendimle vakit geçirmeyi daha çok sever oldum. Eskiden boşluktan sardığım şeylere artık ilgi duymuyorum. Evet insan bazen yanında iyi vakit geçirdiği biri olsun istiyor ama gittiğin yerlerde tanımadığın insanlarla tanışmakta iyi geliyor. Hem ne demişler hayatına eşlik etmek isteyen zaten geliyor değil mi. Kafamı kaldırıp odamın penceresinden baktığımda bana gülümseyen bir bulut surat görüyorum. Kendinizi kendinizle vakit geçirmeyi sevecek şekilde eğitin, bazen zorunda da olsanız daha çok tercih etmeniz dileğiyle…

Bir Tavsiye: Daha Mutlu Olamam- Mor ve Ötesi

29 Eylül 2019 Pazar

GÜZ


Oldukça koşturmalı geçen bir Eylül ayının da sonuna gelmiş bulunmaktayız sevgili okuyucu, sanıyorum hepimiz için yoğun geçti en başta okullar açıldı, tatil bitti, yeni başlangıçlar yeni arkadaşlıklar başka bir sınıfta yeni kitaplar… ben okulun ilk gününün gecesi hiç uyuyamazdım ki penceremden bakıldığında okulumu görürdüm. Sabahçıysam (şimdi hala sabah öğlen ayrımı var mı bilmiyorum) sabaha kadar uyuyamazdım, öğlenciysem de öğlene kadar zaman geçmezdi. Okula gitmeyi severdim, her sene de ilk sene heyecanı gibi uyuyamazdım, güzel zamanlardı. Yaz mevsimi benim en sevdiğim mevsim de olsa Sonbaharın insanı toparlayan, düzene sokan bir tarafı var. O yüzden sizde derdi nediiir bu sonbahaaarın demeden önce kendinize bir düzen oluşturun.😊 Bu dönem için yapabileceklerinizi düşünün, yapmak istedikleriniz, erteledikleriniz, bitirmek zorunda olduğunuz işleri bir sıraya sokun. Zorunda olduklarınızı ilk sıraya yazın bu sene halledilecek diye motivasyonunuzu oluşturun. Yani bunu şöyle örneklendirebiliriz; bu sene bir sınavı kazanmanız gerekiyordur bu sene halletmeseniz belki seneye de olabilir yani dünyanın sonu değil sonuçta ama bu sene olsa sanki size en sevdiğiniz tatlıyı yemekten daha büyük bir haz ve mutluluk verecektir. Bu zorunda olduğunuz bir şey bunu halledecek şekilde yapın programınızı onun dışında bu ana hedefin ekseninde dönecek size nefes alacak birkaç şey daha ekleyin. Gün içinde saatlerinizi nasıl kullandığınızın farkında olun yani zaten bütün sürem okulda, işte geçiyor ve ondan kalan zamanın hepsinde çalışmamı yapıyorum diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir yarım saat bile olsa kendinize ayırın ve sevdiğiniz bir şeyi yapın. Bunu da şöyle örneklendirebiliriz; uyumadan yarım saat önce kitap okumak, mola verdiğinizde esneme hareketleri yapmak, hafta sonu uzun sürmeyecek bir tarif denemek, bir önceki gece iyi çalışıldıysa ertesi gün bir film seyretmek, tiyatroya gitmek (sezon açıldı yihuu) vb. vb. yani size boş değil aynı zaman da motive edecek ve kafanızı faydalı dağıtacak aktiviteler önermeye çalıştım sevgili okuyucu ne anlatmak istediğimi anladınız, boş değil faydalı, boşmuş gibi vicdan yapmayın çünkü arada es vermek hepimize gerekli ve en önemlisi hiçbir şey dünyanın sonu değildir. Bazen üzüldüklerimize üzülmemiz gerekiyordur yani sonrasında kendimizi toparlayıp istediğimiz şeye gidecek başka yollar var mı ona bakabiliriz. Umarım bu yeni dönem hepimize iyi gelir, bu Eylül’ün son pazar gününe yakışacak tavsiyeler hemen aşağıda kendinize dikkat edin…
Bir Tavsiye: Eylül Akşamı-Bülent Ortaçgil
             Son Yaprağıydı Güzün- Feridun Düzağaç
             Yağmurun Elleri- Yeni Türkü
             Bir fincan bitki çayı, güzel bir kitap
                      😊

7 Eylül 2019 Cumartesi

KISA TUR


İfade etmek zor oluyor bazen yani beyaz bir sayfayı yazmaya başlamak, düşünmek, o kadar yoğunluğun bir sürü fikrin içinden birini çekip yazıya dökmek hatta yazıya döküldükten sonra tam bir şey yazmamış olduğunu fark etmek de yazmaya dahil.😊 Uzun süredir aklımda yazacaklarım birikmişti aslında ama şu anda bir şey bulamıyorum. Marmara gezisinden uzun uzun bahsetmek istiyorum ama hislerimi layıkıyla yazamayacağım kanaatine vardım. Örneğin, Çanakkale anlatmakla yazmakla fotoğraflarına bakmakla anlatılacak gibi değil. Gidip hikayelerini dinlemeniz gerekiyor. O deniz kokusunu, tabyaları, şehitliği gördükten sonra hissettiğim şeyi yazamıyorum ama kesinlikle görülmesi şart olan yerlerin başında geliyor. Tavsiye edilir. Onun dışında gecenin bir yarısı Çanakkale sokaklarında peynir helvası peşine düşmek, Anzak koyunda deniz kabuğu aramak, başı eğik lale hikayesi, camilerdeki deve kuşu yumurtaları, hükümdar mahfilleri, tıp medresesi, cami tavanlarına bakmaktan tutulan boynum, kimsesizler mezarlığı, Caddebostan, Ayasofya da mahsur kalmak Ayasofya ya hayran kalmak aslında yıllar önce orada şu anda yaşamayan insanların dolaştığını bilerek ayak basmak bana hep çok ilginç gelir bunu bu gezide en yüksek seviyede hissettim. Mimar Sinan’a zaten bir hayranlığım vardı ama bu geziden sonra oğlum olsa sırf ona benzer belki diye adını Sinan bile koyabilirim öyle bir hayranlık durumu oluştu bende. Tüm bunlara ek olarak yaşadığım her olayda kendime eskiden bende olmayan yeni özellikler katıyorum onu fark ettim. Neticede böyle tatiller ruhu besliyor deniz tatili iyi hoş evet geziler daha çok yoruyor ama insanın aklını dinlendiriyor, bir şeyler öğretiyor bundan kesinlikle eminim.
Ve Eylül. Sonbaharın gelmesiyle yine benim yapraklara basma sevgim de başlamış oldu. Rüzgar esecek, günler değişecek, her yer beyaz olduğunda zihnimde berraklaşmış olacak, zor günler geçecek.
Seyirlik Bir Tavsiye: My Neighbor Totoro, bir Miyazaki animasyonu olan Komşum Totoro iki kız kardeş ile orman ruhları ile olan ilişkiyi anlatıyor. Kedi otobüsü benim favori sahnemdi. 😊
Dinlemelik Bir Tavsiye: Jabbar- Cesaretsizce Olmuyor

6 Ağustos 2019 Salı

GÜNCE-3


Uzun zamandır geçirdiğim zor zamanların üzerine eklenmeler devam ediyor sanki. Evet sınav, dünyaya gelme amaçlarımızdan birisi bu değil mi? Zorluklarla nasıl başa çıktığımız bizi oluşturan temel şeylerden biri, belki de en önemlisi. Baş edeceğiz, uğraşıp iyiye güneşe doğru yüzümüzü dönmeyi başaracağız. Bilmiyorum hani “let her go” diye bir şarkı var ya olmadığında anlarız diyor, gittiğinde. Sağlıkta öyle belki hiç eskisi gibi olmayacak başka bir olgunluk katıyor insana her damla ile daha bir kabulleniş sonra geriye dönüp bakıyorsun. Ne oldu, neler yaşandı, ne öğrendim, kimler kaldı yanımda, hangi tepeleri aştım, hangi sularda boğuldum diye. Ben güzel yaşadım yani beni seven bir ailem var en başta, belki hayatımdaki en kıymetli olan kardeşim var asla yeri değişmeyecek ne kadar kızsam ne olursa olsun koşulsuz kucaklayacak kucaklayacağım. Okul hayatım boyunca eğlenceli sınıflarda oldum, çok güldüm doyasıya kahkaha attım. Çok sevdim, çok sevildiğimi sandım. Arkadaşlıklar konusunda pek şansım olmadı. Hiçbir zaman gözüm kapalı bir şeylere atlamadım biraz fazla düşündüm belki bilmiyorum bazen çok koruyucu oldum ama faydasını da gördüm. Çoğu kez de yalnız kaldım. Yalnızlığı sevdim. Kendimi geliştirmek için uğraştım, çok okudum ama daha çok okumalıydım. Sanatı ve onunla ilgili olan her şeyi çok sevdim. Aslında çok garibime giden bir şey yaşadım kitap gibi açık kendini anlatabilen beni, beni sevenlere sorsam anlatamazlar. Bunu çok kez deneyimledim. Yani en sevdiği renk, dizi, kitap, film, hayalleri ne bu kızın, ne yapmak istedi, ne hissetti aslında ne anlatmak istedi diye beni çok sevdiğini söyleyenlere sorsalar bunlara cevap veremezler niye bilmiyorum ama anlamaya çalışmayan anlamıyor ya da tanımıyor bilmiyorum. Sen şunu çok seversin diye düşünülmüyor. Herkes çok meşgul sanırım. Her neyse artık birilerinden bir şey bekleme zamanı değil. Kendi kendimi ayağa kaldırma zamanı, eğer bir şansım daha olursa boşa vakit harcamak yok. Kendime söz.

Bir Tavsiye: Sima- Her şeye rağmen

17 Temmuz 2019 Çarşamba

CİVCİV


Sonbahardan hallice geçirdiğimiz Temmuz ayı ki benim en sevdiğim Ay’dır kendisi o da geçip gidiyor sevgili okuyucu hani bir şeyin olmasını beklersin sonra pıt diye olur ve biter bu yaz da bana öyle geldi. O kadar karmaşıklığın içinde hiç geçmiyormuş gibi gelen ve pıt diye biten zamanlardan geçiyorum. Hani şu anda neye üzülüyorsan bir sene sonra ona üzülmeyeceksin derler bence de haklılar önemli olan bu geçen bir senede ne yaptığımız, bu zamanı nasıl geçirdiğimiz. Kim ne derse desin, kimin için ne ifade ediyorsak edelim bunları düşünmemeliyiz en başta. Hani şu “ben düşünebiliyorsam o da düşünebilir” laneti var ya, size onu düşündürten insanlardan uzak durun. Yani size kendinizi olduğunuzdan daha çok değersizleştiren insanlardan çünkü onlardan ne beklerseniz bekleyin bir netice alamazsınız. Hatta bunlara “ya şunu böyle yapamaz mıydın, yapsan bu kadar üzülmezdim” dersiniz kendini haklı çıkaracak bir şey bulur ya da sizin ne demek istemediğinizi anlamazlar. Ve bir süre sonra ona ihtiyacınız olduğunda aynı hareketi tekrar ederler. Ve kendi kendinize dersiniz ki niye uğraşayım ki çünkü şunu bilirsiniz beklenilen davranışı görseniz kendinizden çok vereceksiniz zaten o yüzden bir şeylerden emin olana kadar tutarsınız kendiniz, tutarsınız ve tutarsızlık gördüğünüz için asla bırakmazsınız. Bırakın sizi sevgiyi bilmiyor sansınlar. Kendinin farkında olmayan insanlar, yalandan parlak bir dünya sunup bırakan, lafta seven ama ihtiyacını, ne demek isteğini, kırgınlığını anlamayan insanlar bırakın sizi ne sanırsa sansınlar. Onların sanrısı sizin renklerinizi solduramaz. Evet sevmek sevilmek çok çok güzel şeyler o yüzden insana gözünden, suskunluğundan anlayan renklerini solduran değil parlatan biri lazım. Doğru insanın küçük civcivi, güzel kızı, dünyası olmak dileğiyle…

25 Haziran 2019 Salı

BİR YORGUNLUK


Bir ömür zamanla nasıl heba edilir? Ya da doğru soru gülmeleri zamanla nasıl azalır, neden azalır. Bu gülmeleri azaltan şey bulunup imha edilse tekrar yerine gelir mi o samimiyet? Hayatta belli noktalar oluyor hani bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak düşüncesinin beyni tırmaladığı gibi. Olmaz çünkü bilirsin bir umut bir kurtarıcı bir mucize beklersin ama gelmez. Beklenen bir şey genelde gelmez zaten. Bir şeylere devam edebilmek için insan kendi içinde o gücü, motivasyonu bulmak zorunda. Sabah işe geldiğimde yüzde on şarjım kaldı diye ofurdanıp pofurdandım. Ve böyle gitmez dedim. Gitmez çünkü kendi asık suratımdan hoşlanmıyorum. Şebo diyor ya artık kısa cümleler kuruyorum diye, galiba kısa cümleler kurmaya başlama zamanı çoktan geldi. Artık belirsiz, saçma, mantıksız durumlar yaşamak istemiyorum. Hani yaşlılar diyor ya kafam götürmüyor diye, aynen onun gibi. Ben artık derslerime çalışayım, çokça kitap okuyayım, rüzgara karşı değil onunla birlikte saçlarımı savurayım ve omuzumdaki yükleri atayım istiyorum. Aklım devamlı meşgul olmasın istiyorum. Sanırım en çok ihtiyacım olan şey huzur. Onu bulursam ellerinden sıkı sıkı tutacağım. Bu bir yorgunluk, bitkinlik, bezmişlik yazısıydı sevgili okuyucu. Ne diyelim bu hale gelmeme sebep olan başta kendim, kendi düşüncelerimden sonra da insan ögesinden kurtulmam dileğiyle…  
Bir Tavsiye: Yüzyüzeyken Konuşuruz- Kendi Evimde Deplasmandayım

17 Haziran 2019 Pazartesi

TASVİR


Hayatımız boyunca bir sürü yeni insan görürüz, tanışırız, iletişim kurarız. Büyük bir çoğunluğu geçip gider. Yani gelirler bir süre durur, oyalanır ve giderler. Aslında gelişlerinden bellidir gidecekleri, umarsızlardır çünkü bilirsiniz siz ya da bir başkası fark etmez, vaktini doldurur ve gider. Çok az insansa içinizi görür, gerçekten görür. Onlara bir şeyleri konuşarak anlatmazsınız sizi susmanızdan bilirler, bakışınızdan, gülüşünüzden ne düşündüğünüzü ne söylemek istediğinizi anlarlar. Oysa diğerlerine bir şeyleri anlattığınızda bile anlamamışlardı, o kadar çok kelime sarf etmiştiniz ki artık konuşma isteğiniz bitmişti ve neticede yine anlaşılmamıştınız. Sizi görebilen insanlar sizi tarif eder, neyi nasıl yaptığınızı, neyi sevip sevmediğinizi hatta size sizinle ilgili öyle bilgiler verirler ki siz bazen kendinize şaşarsınız. Onun gözü, gönül penceresi o kadar güzeldir ki orada açan bir papatya olursunuz bir anda. Gözü gibi bakar gözünden anlarsınız. Sade, gösterişsiz buna rağmen parıltılı. İnsanları sizi tarif etmesinden anlarsınız, anlatışından sizinle mutlu olup olmadığını, sevgiliden önce dost olup olmadığını, sırtınızı yaslayıp güvenle huzurla aynı takımda olup olmayacağınızı anlarsınız. Gönlünüze kendinizi anlatmak zorunda kalmadığınız, anlaşılmayı beklemediğiniz eşler bulmanız dileğiyle…

Bir Seyirlik Tavsiye:Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı 2

Bir Dinlemelik Tavsiye: Göksel- Hiç Yok

1 Haziran 2019 Cumartesi

MASUMİYET


Bekir ve Uğur’un hikayesinin başlangıcı olan ‘Masumiyet’ filmi 1997 yılında çekilmiştir. Bekir’in sadece Uğur’un yanında olma pahasına yirmi senedir sürüklenişinin, bunun dayanılmaz hale gelmesinin ve buna son verişinin; Uğur’un Zagor peşinden şehir şehir gitmeye devam etmesinin ve bu uğurda ne kızını ne de normal bir hayatı umursamış olması öyküsünü seyretmeye başladığımız hikayenin devamı ama aslında başlangıcı ve onlarla yolları kesişen Yusuf’un hikayesini seyrediyoruz. Hayatımızın büyük bir çoğunluğunu mantıklı seçimlerimizin oluşturduğunu düşünürsek, yani Yusuf gitmek için çıktığı o otele geri dönmeseydi, ya da Bekir defalarca Uğur’dan uzaklaşıp defalarca geri dönmeseydi her şey çok daha farklı olabilirdi. Her durumun, duygunun aşırılığının zararı mı yoksa Bekir’in ısrarla Uğur’un ardından gidip hayatımı mahvettin diye bağırıp çağırıp çaresizce onu beklemeye devam etmesi mi, Yusuf’un hem katil hem de masum tarafını görüp sessizliğinin sebebi ablası mı, yoksa bütün çaresizlikler içinde ayakta durmaya çalışan Uğur mu? Asıl masumiyet kim, hangisi, nerede? Her iki filmi de seyrettikten sonra içinizde oluşan o duygu yoğunluğu aynı oluyor. Bağımsız sinemanın en iyi örneklerinden biri olan ‘Masumiyet’ hayatın siyah tarafını yine gözler önüne seriyor. Köhne otel odaları, kıyafetler, her akşam ayrı oynayan Yeşilçam filmleri, kasetler, dilsiz, sessiz, her ayrıntısı ayrı güzel olan filmi yine biraz daha iyi bir ruh halindeyken seyretmeniz tavsiye edilir. İyi bayramlar…
Bir Tavsiye: Filmdeki kır sahnesi Haluk Bilginer'in tiradı
Bir Tavsiye: Cem Belevi-Bundan Sonra

20 Mayıs 2019 Pazartesi

KADER

‘Kader’, sıcak bir günde İstanbul’un kenar bir mahallesinde başlayan film, soğuk bir Kars gecesinde noktalanıyor. Zeki Demirkubuz’un filmlerinin genelinde olan herkesin kaybeden olma hikayesi bu filmde de kendini gösteriyor. Mahallenin, mekanların karamsarlığı, insanların iç dünyasının karanlığı ve umutsuzluğu, karakterlerin tüm susmaları size onların iç seslerini duyurup, duygularını hissettiriyor. Bekir’in umutsuzca Uğur’a olan hislerinin aşırılığı ve bu uğurda ne iş ne eş, aile, çocuk hiçbir şeyi gözünün görmemesi bir yanda, Uğur’un Zagor’u sevdiğini ve ısrarla peşinden gittiğini bilerek, karşılık beklemeden sadece onun yanında olma pahasına tüm bencilliklerden ayrışmış sevgisi bir yanda filmi seyrederken insanı ikilemlerden ikilemlere sürüklüyor. Bekir filmin bir sahnesinde Uğur’un dükkana geldiği günden bahsederken; “görünce önce tanıyamadım. Anlayınca içim cız etti”. “cız etti de ne?”. “tornavida yemiş gibi oldu…”.
Ruh halinizin çok kötü durumda olmadığı bir zamanda seyrediniz çünkü filmi seyredince zaten bir miktar çökme yaşıyorsunuz. İyi hafta dileklerimle…
Bir Tavsiye: Yeşim Salkım-Deli Mavi

1 Mayıs 2019 Çarşamba

ÜÇ FİLM BİR DUYGU


Kaç zamandır film sayfalarında gördüğüm ha seyredeyim ha seyredeyim dediğim Before Serisini peş peşe seyredebildim sonunda. Ne zamandır romantik film seyretmiyordum ama bu filmleri sadece romantik olarak nitelendirmek yanlış olur. Daha fazlası bir felsefesi, kültürü var. Trende başlayan hikayede bir gecede bütün şehri gezip birbirlerine aşık olan çiftimiz sonra ayrı yönlere gitmeleri gerekmesiyle ayrılırlar. Adamın kadına ulaşma umuduyla o geceyi kitaplaştırması ve kadının şehrinde söyleşisinin olması kadının oraya gelmesiyle ikinci film başlar ve sonuncu filmde artık bir aile olmuşlardır fakat bu sefer de monotonlaşan ilişki handikabına takılmışlardır. Aşk herkese hissedilebilinen bir şey değil yani tamamlanmış olmak öyle hissetmek bana sorarsanız tek kişiye mahsus ondan öncekiler veya sonrakiler biraz avuntu, biraz iyi yönleri görmeye çalışmak hani sevgi emekti repliği gibi. Asya o aşkı bulamadı, bulamaz ama çocuğunun sevgisi bir adım daha önde olduğundan merhamet edene sevgi gösterene daha yakın hissediyor kendini. Bunun gibi. Duygular karmaşıktır. Asıl önemli olan o insana ulaştığımızda aşkını en çok kazanmayı istediğimiz o insanın gözlerinde kendimizi gördüğümüzde boşvermemek, emekse emek vermeye devam etmek. Zaten hayat sıradanlaştırır diyerek basite indirgememek. Her gün festival gibi geçmez zaten bu gerçekçi değil, ama ufak detayları atlamamak, o seviyor diye yapmak, o yokken bile varmış gibi davranmak başka bir şey. Ekip olmak, arkadaş olmak, o eli güvenle tutmak başka bişey yani öyle olmasını umuyorum. Ölümsüz aşk yoksa da umarım ölümsüz sevgi ve özveri vardır. Ve sizi bu hislerden pişman etmeyecek insanlar da...

26 Nisan 2019 Cuma

BULUT


Son zamanlarda yapmaktan çok keyif aldığım bir tavsiyede bulunacağım bugün sevgili okuyucu. Kendinize hava durumu belirlemek şöyle ki; her sabah gözünüzü açtıktan sonra birazcık durun bekleyin nasıl hissediyorsunuz anlayın sonra bu hissiniz bir hava olsaydı durumu ne olurdu onu düşünün. Örneğin; sabah uyandınız şöyle diğer tarafa döndünüz biraz kırık biraz buruk hissediyorsunuz parçalı bulutlu bir havadasınız, ya da güzel bir uyku uyumuşsunuz bu aralar her şeyde yolunda gidiyor güneşlisiniz, ya da daha kötü berbat günlerden geçiyorsunuz hani ne bahane bulsam da ağlasam gibi sağanak yağışlısınız. Hava durumumuzu tayin ettikten sonra güne başlayabiliriz. Maalesef birçoğumuz bazı mecburiyetler içinde yaşıyoruz yani sabah kendimizi uyandırıp okula, işe gitmek ya da çocuğumuzu götürmek durumundayız. Bu sebeple hava durumumuzu biliyoruz ya onu güneşli hale nasıl getiririz onu düşünmemiz gerekiyor bundan sonra hangi havadaysanız bir iyisine illa içinizde güneşler açacak demiyorum ama kara bulutlar ardından çıkmanız için çabalamanız gerekiyor. Sevdiğiniz bir şarkıyı açın takın kulaklığı biraz yürüyün, gökyüzünü seyredin bulutların güzelliğine hayran olun, derin nefes alın, ne zamandır yapmak isteyip yapamadığınız bir şeyi yapmaya karar verin, yazın hislerinizi, üzüntünüzü, kırgınlıklarınızı, umut ettiklerinizi yırtıp atın sonra, buna benzer şeylerle kendinizi daha hissedeceksiniz. Kendinize neyin iyi geleceğini en iyi siz bilirsiniz. Ayrıca şunu da unutmayın her şey zamanla azalır içinde bulunduğunuz durum zorluk her neyse sonsuza kadar acıtmayacak içinizi şimdi imkansız gibi gelse de bir zaman sonra sizde göreceksiniz. Yaşadığınız her şeyin sizi meydana getirdiğini unutmayın yaşınız kaç olursa olsun. Şimdiden güneşli günler görmeniz dileğiyle…

Bir Tavsiye: Gökhan Türkmen- Ben Unuturum

23 Nisan 2019 Salı

YEŞİLMİŞİK

Dertler sıkıntılar bir sürü iş. Ama bugün
bayram ama bugün tatil. İnsan kendini güneşin ve yeşilin kollarına bırakmak istiyor. Haydi bugün alalım kitapları, kalemleri yeşile yürüyelim. Güneşi içimize çekelim. Hem ne demiş Orhan Veli,
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

21 Nisan 2019 Pazar

DEVİR



Hepimizim hayatı dönemlerden oluşur. Bu dönemleri çocukluk, ergenlik, yetişkinlik gibi değil de daha çok yaşadığımız bazı olaylar, hayatımıza giren insanlarla açılan veya kapanan dönemler gibi düşünebiliriz. Bazen çok üzüldüğümüz olaylar neticesinde bir sürü ders çıkarırız, bazen asıl olanı anlarız. Yaşananlar zorlaştıkça içinden çıkma şeklimiz omurgamızı oluşturuyor. Kendimiz kalmayı başararak, edebimizle, saygımızla çıkabiliyorsak ne mutlu, evet bazen yaşanılanlar çok zorlayıcı olabiliyor belki kendimizi kaybediyoruz ama öyle zamanlarda ne hale geldiğimizi bir durup düşünmemiz lazım. Bazen acılarımızı, yaralarımızı zamanın sarmasını beklemeliyiz. Sabrını göstermeliyiz ki ruhumuz tekrar çiçeklensin. Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle...

17 Nisan 2019 Çarşamba

SİMSİYAH AN'LAR

Öyle bir ışık ki göz kamaştıran, rengarenk
bir gülme getiriyor sana. Diyorsun ki benim gökkuşağı renklerimi bu kadar parlatanı görmedim. Mutlu oluyorsun. Başta şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyorsun. Sonra her şeye rağmen kopamadığını fark ediyorsun. Sana umut veren bir zombi. Hayal etsen bu kadar olurdu belki. Ki kendini biliyorsun hiçbir zaman her şeyin tam olmadı çünkü. İnanıyorsun ne kadar dilin inkar da etse sapına kadar inanıyorsun, farklı çünkü öyle düşünüyorsun. Sonra bir gece yerine yatırıyorsun, beklerim zaten ama onu zorlamak istemiyorsun içindeki umut da bitmiyor bir şekilde öyle ilginç bir durum. Sonra uyanıyor yüzüne bakıyor ama gözler onun değil. Açıp fotoğraflara bakıyorsun. Aynı gözler değil. Taşlıyor seni sonra üzerine yürüyor. Beni çıkarmayacaktın mezarımdan diyor. Gidecek bir yer bulamıyorum. Yolun sonuna gelmişim. Uzakta bir tahterevalli görüyorum. Bomboş. Her şeyi bırakıp buna üzülüyorum. O ara elleri boğazımı tutmuş. Gözyaşlarım süzülürken uyanıyorum. Yine mi diyorum. Yas siyahı. İnanmış olmanın siyahı. Gökkuşağının üzerine inen siyah bulutlar, Kalenin kapılarına bir kilit daha atar. Yeter dikenin batmasın..
Bir tavsiye: Şebnem Ferah - Herkes Bilsin İstedim

3 Nisan 2019 Çarşamba

FRAGILE!


Goethe, dünya hassas kalpler için cehennem gibidir demiş. Bunu ne zaman, hangi şartlar altında demiş bilmiyorum ama tahmin yürütmek zor olmasa gerek. Sanırım büyüdükçe hayatın akışı içinde debelenmeye başladıkça fark etmiştir veya fark ediyoruz. Hassas kalpler durağında inecek var demişken. Ben kendi açımdan devamlı; ‘bu davranışı ben düşünebiliyorsam o da düşünebilir ya da şöyle davranmak çok mu zor’, diye düşünürken buluyorum kendimi. Ben insanlara inanmaktan henüz vazgeçmemişim onu anlıyorum umudumu kaybetmeyim diyorum ama aslında en güzeli insanın kendisine bağladığı, kendisinden yana kullandığı umutmuş sevgili okuyucu. İnsanı en çok hedefleri ayakta tutuyor, ertesi güne uyanmak için bir sebep olması gerekiyor yoksa uyku çok tatlı. Sizde hassas bir kalbe sahip olduğunuza inanıyorsanız, onu koruyacak olan yine sizsiniz. Onu kıracak biri varsa da yine sizsiniz. Yani kalbinizi pamuklarla saracak birileri varsa hayatınızda şanlısınız. Eğer yoksa olmaması daha iyidir belki üzülmeyin. Fikirlerinize, bakış açınıza, kalbinize, sevme şeklinize değer veren, sizi önemsediğini hissedebildiğiniz, doğru anlaşıldığınız insanlarla bir arada olmanız dileğiyle.

Bir Tavsiye: Hemen aşağıda, dinleyiniz.

Hayko Cepkin - Ben Gideyim [HD]





Tekrarlara alınası.








20 Ocak 2019 Pazar

"AN"LAR


Gri bir Pazar gününden herkese yeniden merhaba. Yoğun bir ders dönemi ertesinden fırsat buldukça girip uzaktan bakabildiğim sevgili bloguma kavuşmuş durumdayım. Nasıl bir vakit darlığı, kaç kişiye birden bölünmem gerekti bu son aylarda inanın ben bile kendimden beklemediğim bir performansla buna şahit oldum. Bu aralar artık gezegenlerin durumu nasılsa sanırım onlarında etkisi var herkes bir koşturma telaşe içerisinde, herkes yoğun, meşgul, kafaların içi dopdolu. Böyle olunca da kendimize zerre vakit ayıramaz olduk, hobiler deseniz ne zamandır dolaplardan çıkmaz oldular. Artık ben şahsen kendim biraz daha rahatlamış durumda olarak bunlara vakit ayırmaya çalışacağım, umarım. Sizde elinizden geldikçe enerjinizi güzel şeylere yönlendirmeye çalışın. Evet her şey yolunda gitmiyor biliyorum. Her istediğimiz de istediğimiz anda olmuyor onu da biliyorum. Buna alışığız ki çok daha güzel. Hayatıma bir sürü renk katan biri; 'bir şey zor olursa daha kıymetli olur, beklemek gerekiyorsa beklenir sonunda mutluluktan ağlayacaksak eğer ve öyle de olacak bak gör.' demişti. Umarım haklıdır. Beklediğimiz, zorluğunu yaşadığımız, hemen sahip olamadığımız her şeye en doğru zamanda kavuşmak dileğiyle..

Günün kısa filmi: The House of Small Cubes film 2008 Japon yapımı (Kunio Tako) en iyi kısa film Oscar ödülünü de almıştır. Muhakkak seyredin, hayat hep anlardan ibaret aslında.