Hiçbirimiz birbirimize benzemiyoruz. Aynı anne ve babadan olan
kardeşler dahi birbirinden farklı oluyor. Biz toplum olarak ayırt etmeyi pek
seviyoruz. Yani din içinde mezhep ayırıyoruz. Aynı ülkede toplumları ayırıyoruz.
Bıyık şekillerinden siyasi görüş ayırıyoruz. Eşarbı kapatma şeklinden tarikat
ayırt ediyoruz. Bizden olmayanı sevmiyoruz, öteliyoruz. Memleketlimiz değilse
öteliyoruz. Aynı fikri paylaşmadığımız ne hissettiğini ne demek istediğini bile
anlamaya çalışmadığımız insanları öteliyoruz. Herkes haklı istisnasız herkes
haklı. Ama kimse diğerini duymak istemiyor. Empati deniyor ya hep kendimizi bir
koysak karşımızdaki ne demek istiyor diye düşünmüyoruz. Hepimiz haklı olduğumuza
o kadar inanıyoruz ki duymuyoruz bile umurumuzda değil. Hani şaka ile karışık
çerçeve değil resim arıyoruz, vitrine değil iklime diye söylüyoruz ya. Yalan işte
o. Yalan yani kendimizi iyi hissetmek için söylediğimiz yalan. Herkes ‘ayy kalp
önemli, iç güzellik önemli, niyet önemli tabii ki’ filan diyor toplum içinde
ama herkes iç rahatlatma peşinde. Herkes dış güzelliğe, tipe bakıyor. Şekle bakıyor.
Şekil uygunsa tamam değilse bin bir türlü bahane sunuyoruz. Bilinmez bir süreç,
bazen hayırlısı demenin güzelliğine bırakmak gerekir kendini demiş bir bilen. İyi
tatiller.
21 Aralık 2019 Cumartesi
HANGİ FARK?
13 Aralık 2019 Cuma
BELKİ ZAMANLA
İlk günden daha yabancı olmak diye bir şey var. Hani hayatta
her şey oluyor deriz ya hep, hayat şöyle hayat böyle ne kadar ilginç hiç tahmin
etmediğimiz şeyler vesaire… bir insanla ilk tanıştığınızda iki yabancısınızdır.
Birlikte vakit geçirdikçe tanırsınız, tanıdıkça seversiniz ama sonra bir şey
olur ya da olması gerekir yollar ayrılır. Zaman geçtikçe silikleşir,
yaşanmışlıklar hatıra olur, kişiler değişir, sende değişmişsindir onunla da
konuşsan aynı değildir. İşte o noktada ilk günden daha yabancısınızdır. Hayata
karşılaşmalara, yeni yollar keşfetmeye açık bazen vazgeçtiğiniz şeyler daha
başka vesileler oluşturur, önünüze yeni bahçeler açar. O yüzden umudumuzu
kaybetmemeliyiz. Mevlana’ya ait olan şiirle yazımı bitirmek istiyorum.
İyi hafta sonları
Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge verev ağaçların dalları kurur,
Sabrın taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
Öldüm der durur yine de yaşarsın…
Bir Tavsiye: Belki Zamanla-Kaan
Karahan& Cenk Eşgin
26 Kasım 2019 Salı
20 Kasım 2019 Çarşamba
AYRINTI
Ayrılıkta
sevdaya dahil demiş Attila İlhan, üstad (ben böyle kullanmayı seviyorum)
dediyse vardır bir bildiği ayrılmak, ayrılabilmek hepsinin neticesinde hatırada
nasıl kalındığı bunlar asıl olan, ayrıntıda değil üstelik. Bazı ayrıntılar
asıldır çünkü. Onca zaman ardından eskimemiş bir düşünce olduğunu, tebessümle
anıldığını bilmek güzel şey ayrıca bunun ego ile hiçbir ilgisi de yok. Demek ki
ben güzel ifade etmişim karşı tarafta zamanında çok kızmış, üzülmüş bile olsa(k)
bazı iyi şeyleri unutmamış demek. Hepimiz birbirimizde bir iz bırakırız çünkü. Ve
hayatımıza yeni birini alacakken o izlerin silikleşmesini bekleriz. Yeniden sevebilecek
olmaya hazır olduğumuzu hissetmek isteriz. Bu durum yaş ilerledikçe biraz
zorlaşsa da imkansız değildir. Önemli olan herkes kendi yoluna gittikten sonra
yine saygıyla, tebessümle hatırlanacak olmaktır. Bunu tabii ki salt sizin hareketleriniz
değil karşı tarafın kendisine ve size duyduğu saygı, ayrıntılara nasıl dikkat
ettiği ve sizi tanımak için ne kadar çaba gösterdiği de belirler. Çok yakın
zamanda ben bu naif hatırlanmayı Mr. ve Mrs. Bennet kuş ailesini görerek
yaşadım. Bunun için teşekkür ederim.
Bazen de hislerinize tam uyan bir şarkı hatırlasınız: https://www.youtube.com/watch?v=RhadzBkFM6g
Bazen de hislerinize tam uyan bir şarkı hatırlasınız: https://www.youtube.com/watch?v=RhadzBkFM6g
19 Kasım 2019 Salı
ELMA DEĞİL
1-Sevgi ile bağlılık duymak
2-Birine sevgi ile
bağlanmak, gönül vermek
3-Çok hoşlanmak anlamına geliyor.
‘Aşk’ ise bunun bir tık fazlası aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi anlamına
geliyor.
Hepimize az çok aynı şey
olmuştur. Her günkü gibi bir gündür ve birden o kapıdan girer, kalabalık
içinden onu fark edersin, biri bir fotoğraf gösterir, yazılan bir yazıyı
okursun ve merak edersin. Kapıdan on kişi girer ama sen onu merak edersin. Bin kişi
yürüyordur o sokakta ama sen onu görürsün. Hiçbir şey dikkatini çekmiyordur ama
o çeker. Yani her şey merakla başlar. Ne yapıyor, nasıl biri, nelerden
hoşlanır, en sevdiği renk ne, ne tür film seyreder, burcu ne… ve daha birçok
soru aklında kımıldanmaya başlar. Eğer bu soruların muhatabına yakınsanız, konuşabiliyorsanız
şanslı bir azınlıktasınız demektir. Yok bir kere görmüş ve bir daha
göremeyecekseniz birkaç gün aklınızda durur ama uzun süre devam etmez bu
hisler. Tabii aslında sevenlerin düşünse de üzerinde pek durmadığı bir konu; hissedilenlerin
karşılıklı olup olmadığı? Aslına bakılırsa hisler karşılıklı da olsa genelde
bir taraf daha fazla sever ama gönül ister ki eşite yakın olsun bu hisler. Takıntısız
platonik insanlar için sevgi o kişi sevmese de devam eder çünkü duygular her ne
kadar karşı tarafa doğru olsa da aslında kaynağının kendisi olduğunu bilir. O sebeple
sevilmediği için karşı tarafı suçlamaz yani sevse daha güzel olurdu belki ama
sevmek zorunda da değil. (Bknz: yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni
sevmesi şart mı? N.H.Ran) Tüm bunlardan bağımsız haberlerde devamlı gördüğümüz
ruh hastası grubu var bir de kendilerini sevdiğim için yaptım diye utanmadan
savunan tiksinti bir insancık grubu. Biz şunu bir türlü anlayamadık, sevmek iyi
tamam seviyorum, ben çok seviyorum diye bağırması iyi ona da tamam da bu aşırı
sevgi ayarsızca, zarar vererek, kanatarak, acıtarak sevmekse onu ne yapalım?
Sevdiğin zaman bu karşı tarafı senin her yaptığına katlanmak zorunda mı bırakır
veya zorla mı sevdirdi bu insan sana kendini yani çıldırıyorum sayın okuyucu
sabahtan beri, bu yazıyı yazmamın sebebi sabah kadın cinayetleri ile bir dosya
okudum. Etkisinden kurtulamadım. O kadar sinir bozucu, o kadar saçma savunmalar
var ki. Biz toplum olarak güzel sevmeyi öğrenememişiz. Az sev, abartmadan sev
ama güzel sev, incitmeden, kırmadan dökmeden. Aradığını bulamadın mı, senin
sevdiğin kadar sevmedi mi sevdiğin seni, başka bir yol bul, uzak dur bazen
sadece olmaz. Yani o kadar güzel olmaz ki ancak bu kadar olmayabilirdi dersin. Yobazlığa,
kendi yaptıklarına kör olmaya, başkasının canını bile isteye yakmaya ne hakkın
var senin! Kimse kimsenin egosunu okşamaya gelmiyor dünyaya herkes kendi
hedefine, yoluna baksın, sende seni sevene bakarsın olur biter. Ama yok gözden
de gönülden de düşsün. Bunu istiyorsa yapacağımız hiçbir şey yok demektir.
Neticede sevmek kaçınılmaz,
kalbim çöle döndü de deseniz o çölde çiçek açtıracak mutlaka biri vardır. Yeter
ki sabırla, umutla beklemeyi bilelim.
Özdemir Asaf’ın da dediği
gibi:
Bir seviyi
anlamak
Bir yaşam
harcamaktır,
Harcayacaksın.
Bir Tavsiye: Yastıklı
Şarkı- Ezginin Günlüğü
İmkansız-Yeni Türkü
Yapma N'olursun- Dolu Kadehi Ters Tut
İmkansız-Yeni Türkü
Yapma N'olursun- Dolu Kadehi Ters Tut
Etiketler:
asabibet,
ay ışığı,
elma değil,
güzel sevmek
8 Kasım 2019 Cuma
OLMAYAN KELİMELER İKİ
Şu anda feierabend yaşıyorum anlamı mesai bitişi
oluşan neşeli ruh haliymiş sevgili okuyucu kelime Almanca ve bizim dilimizde
bir karşılığı yok, karşılıksız ama içinde güzel anlamlar barındıran kelimeler
benim çok hoşuma gidiyor. Biraz araştırıp aşağı birkaç örnek yazdım. Şimdiden iyi
hafta sonları😊
Fika; İsveççe bir kelime sosyal kahve molası demekmiş,
bizim için kahve zaten bir sosyalleşme aracı daha doğrusu sosyal çevremizle
paylaştığımız sosyal içecek ha tek başımıza içmeyelim mi aslında kahvenin yeri
kişisi olmuyor her faaliyetle gidiyor. Yine de çıkma teklif ederken ‘ne dersin
bir fika yapalım mı?’ diyebilirsiniz hahahaha😊
Cingulomania; birine sarılmak için duyulan büyük istek
demekmiş ki sarılmanın faydaları saymakla bitmiyor biliyorsunuz. Benim için
sevgiyi daha samimi iletmenin yanında huzurlu, sakinleştirici, mutlu edici bir
etkisi var. Bazen sadece sarılmak iyi gelir.
Lagom; İsveççe ne çok fazla ne de çok az tam kararında
demekmiş. İşte bizdeki azı karar çoğu zarar atasözüyle eş anlamlı. Ayarlı olmak,
nerede ne yapacağını, neyi ne kadar yapacağını bilmek iyidir vesselam. Yaşınızın
adamı olun!
Wanderlust; Almanca amaçsız, yönü belirsiz seyahat etmek
demekmiş. Eh işte haydi ilk trene binip gidelim.
Toska; hiçbir nedeni yokken duyulan üzüntü. Işte ben
buna bayıldım. Bana çok olur çünkü ☹
In la kesh; Mayaların selamlaşmak için kullandığı
kalıp, ‘birbirimizin başka yüzleriyiz’ demekmiş. Bu garip geldi biraz başta ama
sonra Türkçe düşünmekten vazgeçtim.
Querencia; İspanyolca insanın kendini en güvende en
güçlü ve evinde hissettiği yer demekmiş. Eğer bunu hissedersem bir gün işte o
gün o gündür. 😊
Godværsvenn; Norveççe iyi günde yanında olup kötü
günde uzaklaşan arkadaşlar için kullanılıyormuş. Zaten Şebo ne demişti zamanında
‘iyi gün dostlarım tutmayın elimden’. Heç!
Gattara; İtalyanca kendini kedilere adamış yaşlı ve
yalnız kadın demekmiş. Herkesin benim geleceğimden beklediği performans ama son
hepimize sürpriz olsun.
Bir tane de ben uydurayım. Calimoacia; anlamı da bir dilim limonlu çay içtikten sonra fincanın dibinde kalan limonu yiyince yüzde oluşan buruşmayla limon tadının verdiği ekşi mutluluk olsun. 😊
Bir tane de ben uydurayım. Calimoacia; anlamı da bir dilim limonlu çay içtikten sonra fincanın dibinde kalan limonu yiyince yüzde oluşan buruşmayla limon tadının verdiği ekşi mutluluk olsun. 😊
Bir Tavsiye: Memories- Maroon 5 (youtube’da 1 saatlik videosu
var, döngü lüzumsuz, demek ki yalnız değilim)😊
14 Ekim 2019 Pazartesi
HA HA HA HAPŞUU!
Bu sene iki bin on sekiz Ekiminden on gün önce açmışım hastalık sezonunu
ama havalar bu sene daha bir dengesiz sanki ya da benim vücut direncim her sene
bir öncekine göre daha çok azalıyor. Hastayken en sevdiğim şey salonun sevdiğim
koltuğuna battaniye yastık yerleşmek, hastayken kendi yatağımda yatmaktan
hoşlanmıyorum bu da böyle bir alışkanlık oldu bende, şimdi de size o koltuktan
kızarmış burnumla yazıyorum. Şu anda hiç sağlığınızın kıymetini bilin filan
diye öğütleme yazısı yazmayacağım aslına bakarsanız beni şu anda mutlu eden tek
şeyin eritme ilaçtaki tadın şansıma portakallı çıkmış olması ve yazı yazmamın
tek amacının kendimi oyalamak olduğunu düşünürsek istediğim kadar alakasız şeyden
bahsedebilirim.
o İlacın tadı gerçekten
fena değildi bir de biz küçükken portakallı ve çilekli ateş düşürücü şuruplar
vardı. Keşke belli bir yaşı geçince de içtiğimizde işe yarasaydı mesela şu anda
o şuruplardan içseydim daha mutlu olabilirdim.
o Bir de yattığımda tıkanan
burnum uyumama engel olmasaydı. Yalnız şu anda neyi düşündüm, hasta olurken
bile iş yoğunluğuma göre oldumya ahahahaha canım biyolojik saatim.
o Çok ilginç bu gece
doğru düzgün uyuyamadım ama rüyamda üzerimi örttüğünü gördüm, sonra da kendime
kızdım. Biliyorum çünkü.
o Bitkiselli
zencefilli drops kalp ben.
Beynimi mukoza tabakası kapladığı için saçmalıyorum sevgili okuyucu
şu anda Dilber hala modunda terledim ha diyerek yazımı bitiriyorum. Siz yine de
kendinize dikkat ediniz. Sağlıklı haftalar olsun.
8 Ekim 2019 Salı
BOŞLUKLARI DOLDURALIM
Hiçbir şey istemedim. Büyük, geniş, ferah. Evet aklımdan geçirdim, yalan söyleyemeyeceğim zaten söylemeyi denediğimde gülesim geliyor. Bende susuyorum. Zaman ilerlemesinin bana kattığı en güzel huy bir şeylere şikayetlenirken bunu fark edip şikayet eden beni durdurması oldu. Kaç günlerdir böyle bir aktivite olsa bir şeyler olsa arayışındayım. Aslına bakarsak buldum da bir sürü bir şey boş durmuyorum ama ne aradığımı bulamadım. Bulamayınca da hemen somurtuk hemen ofurdanmaya başladım yine, sonra dedim ki aramaya devam edeceksin yapacak bir şey yok. Dolduracaksın günlerini, kendini, uğraşmaya devam et. Ve kendi sözümü dinleyip 3 farklı oyuna bilet aldım. Kahve yapımıyla ilgili workshopa da yazılayım bu düşünce aşamasında şimdi. Bu yazı bitsin bir de sinema tarayayım. Niyeyse bu aralar devamlı bilgisayar oyunu, playstation oynayasım var, bir de canım acayip ay çöreği çekiyor Ankara’da olandan ne ilgisi varsa. Her neyse yine küçük şeyler sevindirir ruhumu yeter ki içinde sanat, incelik bulundursun. Kaktüslerim çok tatlış oldu ama domatesim ürün vermedi işte buna bir nebze üzülüyorum. İnsan kendinin farkında oldukça mutlu olduğu şeyleri de daha kolay ayırt ediyor. Bende kendimle vakit geçirmeyi daha çok sever oldum. Eskiden boşluktan sardığım şeylere artık ilgi duymuyorum. Evet insan bazen yanında iyi vakit geçirdiği biri olsun istiyor ama gittiğin yerlerde tanımadığın insanlarla tanışmakta iyi geliyor. Hem ne demişler hayatına eşlik etmek isteyen zaten geliyor değil mi. Kafamı kaldırıp odamın penceresinden baktığımda bana gülümseyen bir bulut surat görüyorum. Kendinizi kendinizle vakit geçirmeyi sevecek şekilde eğitin, bazen zorunda da olsanız daha çok tercih etmeniz dileğiyle…
Bir Tavsiye: Daha Mutlu Olamam- Mor ve Ötesi
29 Eylül 2019 Pazar
GÜZ
Oldukça koşturmalı geçen bir Eylül ayının da sonuna
gelmiş bulunmaktayız sevgili okuyucu, sanıyorum hepimiz için yoğun geçti en
başta okullar açıldı, tatil bitti, yeni başlangıçlar yeni arkadaşlıklar başka
bir sınıfta yeni kitaplar… ben okulun ilk gününün gecesi hiç uyuyamazdım ki
penceremden bakıldığında okulumu görürdüm. Sabahçıysam (şimdi hala sabah öğlen
ayrımı var mı bilmiyorum) sabaha kadar uyuyamazdım, öğlenciysem de öğlene kadar
zaman geçmezdi. Okula gitmeyi severdim, her sene de ilk sene heyecanı gibi
uyuyamazdım, güzel zamanlardı. Yaz mevsimi benim en sevdiğim mevsim de olsa Sonbaharın
insanı toparlayan, düzene sokan bir tarafı var. O yüzden sizde derdi nediiir bu sonbahaaarın demeden önce kendinize bir
düzen oluşturun.😊 Bu dönem için yapabileceklerinizi düşünün, yapmak istedikleriniz,
erteledikleriniz, bitirmek zorunda olduğunuz işleri bir sıraya sokun. Zorunda
olduklarınızı ilk sıraya yazın bu sene halledilecek diye motivasyonunuzu
oluşturun. Yani bunu şöyle örneklendirebiliriz; bu sene bir sınavı kazanmanız
gerekiyordur bu sene halletmeseniz belki seneye de olabilir yani dünyanın sonu
değil sonuçta ama bu sene olsa sanki size en sevdiğiniz tatlıyı yemekten daha
büyük bir haz ve mutluluk verecektir. Bu zorunda olduğunuz bir şey bunu
halledecek şekilde yapın programınızı onun dışında bu ana hedefin ekseninde
dönecek size nefes alacak birkaç şey daha ekleyin. Gün içinde saatlerinizi
nasıl kullandığınızın farkında olun yani zaten bütün sürem okulda, işte geçiyor
ve ondan kalan zamanın hepsinde çalışmamı yapıyorum diye düşünüyor
olabilirsiniz ama bir yarım saat bile olsa kendinize ayırın ve sevdiğiniz bir
şeyi yapın. Bunu da şöyle örneklendirebiliriz; uyumadan yarım saat önce kitap
okumak, mola verdiğinizde esneme hareketleri yapmak, hafta sonu uzun sürmeyecek
bir tarif denemek, bir önceki gece iyi çalışıldıysa ertesi gün bir film seyretmek,
tiyatroya gitmek (sezon açıldı yihuu) vb. vb. yani size boş değil aynı zaman da
motive edecek ve kafanızı faydalı dağıtacak aktiviteler önermeye çalıştım
sevgili okuyucu ne anlatmak istediğimi anladınız, boş değil faydalı, boşmuş
gibi vicdan yapmayın çünkü arada es vermek hepimize gerekli ve en önemlisi
hiçbir şey dünyanın sonu değildir. Bazen üzüldüklerimize üzülmemiz gerekiyordur
yani sonrasında kendimizi toparlayıp istediğimiz şeye gidecek başka yollar var
mı ona bakabiliriz. Umarım bu yeni dönem hepimize iyi gelir, bu Eylül’ün son pazar
gününe yakışacak tavsiyeler hemen aşağıda kendinize dikkat edin…
Bir Tavsiye: Eylül Akşamı-Bülent Ortaçgil
Son
Yaprağıydı Güzün- Feridun Düzağaç
Yağmurun
Elleri- Yeni Türkü
Bir
fincan bitki çayı, güzel bir kitap
😊
24 Eylül 2019 Salı
Cobus - 30 Seconds to Mars - Kings and Queens (Drum Cover)
Seyretmesi Keyifli İşlerde Bugün :)
7 Eylül 2019 Cumartesi
KISA TUR
İfade etmek zor oluyor bazen yani beyaz bir sayfayı
yazmaya başlamak, düşünmek, o kadar yoğunluğun bir sürü fikrin içinden birini
çekip yazıya dökmek hatta yazıya döküldükten sonra tam bir şey yazmamış
olduğunu fark etmek de yazmaya dahil.😊 Uzun süredir
aklımda yazacaklarım birikmişti aslında ama şu anda bir şey bulamıyorum.
Marmara gezisinden uzun uzun bahsetmek istiyorum ama hislerimi layıkıyla yazamayacağım
kanaatine vardım. Örneğin, Çanakkale anlatmakla yazmakla fotoğraflarına
bakmakla anlatılacak gibi değil. Gidip hikayelerini dinlemeniz gerekiyor. O
deniz kokusunu, tabyaları, şehitliği gördükten sonra hissettiğim şeyi yazamıyorum
ama kesinlikle görülmesi şart olan yerlerin başında geliyor. Tavsiye edilir.
Onun dışında gecenin bir yarısı Çanakkale sokaklarında peynir helvası peşine
düşmek, Anzak koyunda deniz kabuğu aramak, başı eğik lale hikayesi, camilerdeki
deve kuşu yumurtaları, hükümdar mahfilleri, tıp medresesi, cami tavanlarına bakmaktan tutulan boynum, kimsesizler
mezarlığı, Caddebostan, Ayasofya da mahsur kalmak Ayasofya ya hayran kalmak
aslında yıllar önce orada şu anda yaşamayan insanların dolaştığını bilerek ayak
basmak bana hep çok ilginç gelir bunu bu gezide en yüksek seviyede hissettim.
Mimar Sinan’a zaten bir hayranlığım vardı ama bu geziden sonra oğlum olsa sırf
ona benzer belki diye adını Sinan bile koyabilirim öyle bir hayranlık durumu
oluştu bende. Tüm bunlara ek olarak yaşadığım her olayda kendime eskiden bende
olmayan yeni özellikler katıyorum onu fark ettim. Neticede böyle tatiller ruhu
besliyor deniz tatili iyi hoş evet geziler daha çok yoruyor ama insanın aklını
dinlendiriyor, bir şeyler öğretiyor bundan kesinlikle eminim.
Ve Eylül. Sonbaharın gelmesiyle yine benim yapraklara
basma sevgim de başlamış oldu. Rüzgar esecek, günler değişecek, her yer beyaz
olduğunda zihnimde berraklaşmış olacak, zor günler geçecek.
Seyirlik Bir Tavsiye: My Neighbor Totoro, bir Miyazaki
animasyonu olan Komşum Totoro iki kız kardeş ile orman ruhları ile olan
ilişkiyi anlatıyor. Kedi otobüsü benim favori sahnemdi. 😊
Dinlemelik Bir Tavsiye: Jabbar- Cesaretsizce Olmuyor
Etiketler:
asabibet,
cesaretsizce olmuyor,
kısa tur,
totoro
12 Ağustos 2019 Pazartesi
6 Ağustos 2019 Salı
GÜNCE-3
Uzun zamandır
geçirdiğim zor zamanların üzerine eklenmeler devam ediyor sanki. Evet sınav,
dünyaya gelme amaçlarımızdan birisi bu değil mi? Zorluklarla nasıl başa çıktığımız
bizi oluşturan temel şeylerden biri, belki de en önemlisi. Baş edeceğiz,
uğraşıp iyiye güneşe doğru yüzümüzü dönmeyi başaracağız. Bilmiyorum hani “let
her go” diye bir şarkı var ya olmadığında anlarız diyor, gittiğinde. Sağlıkta öyle
belki hiç eskisi gibi olmayacak başka bir olgunluk katıyor insana her damla ile
daha bir kabulleniş sonra geriye dönüp bakıyorsun. Ne oldu, neler yaşandı, ne
öğrendim, kimler kaldı yanımda, hangi tepeleri aştım, hangi sularda boğuldum
diye. Ben güzel yaşadım yani beni seven bir ailem var en başta, belki
hayatımdaki en kıymetli olan kardeşim var asla yeri değişmeyecek ne kadar
kızsam ne olursa olsun koşulsuz kucaklayacak kucaklayacağım. Okul hayatım
boyunca eğlenceli sınıflarda oldum, çok güldüm doyasıya kahkaha attım. Çok sevdim,
çok sevildiğimi sandım. Arkadaşlıklar konusunda pek şansım olmadı. Hiçbir zaman
gözüm kapalı bir şeylere atlamadım biraz fazla düşündüm belki bilmiyorum bazen
çok koruyucu oldum ama faydasını da gördüm. Çoğu kez de yalnız kaldım. Yalnızlığı
sevdim. Kendimi geliştirmek için uğraştım, çok okudum ama daha çok okumalıydım.
Sanatı ve onunla ilgili olan her şeyi çok sevdim. Aslında çok garibime giden
bir şey yaşadım kitap gibi açık kendini anlatabilen beni, beni sevenlere sorsam
anlatamazlar. Bunu çok kez deneyimledim. Yani en sevdiği renk, dizi, kitap, film,
hayalleri ne bu kızın, ne yapmak istedi, ne hissetti aslında ne anlatmak istedi
diye beni çok sevdiğini söyleyenlere sorsalar bunlara cevap veremezler niye
bilmiyorum ama anlamaya çalışmayan anlamıyor ya da tanımıyor bilmiyorum. Sen şunu
çok seversin diye düşünülmüyor. Herkes çok meşgul sanırım. Her neyse artık
birilerinden bir şey bekleme zamanı değil. Kendi kendimi ayağa kaldırma zamanı,
eğer bir şansım daha olursa boşa vakit harcamak yok. Kendime söz.
Bir Tavsiye:
Sima- Her şeye rağmen
28 Temmuz 2019 Pazar
17 Temmuz 2019 Çarşamba
CİVCİV
Sonbahardan hallice geçirdiğimiz
Temmuz ayı ki benim en sevdiğim Ay’dır kendisi o da geçip gidiyor sevgili
okuyucu hani bir şeyin olmasını beklersin sonra pıt diye olur ve biter bu yaz
da bana öyle geldi. O kadar karmaşıklığın içinde hiç geçmiyormuş gibi gelen ve
pıt diye biten zamanlardan geçiyorum. Hani şu anda neye üzülüyorsan bir sene
sonra ona üzülmeyeceksin derler bence de haklılar önemli olan bu geçen bir senede
ne yaptığımız, bu zamanı nasıl geçirdiğimiz. Kim ne derse desin, kimin için ne
ifade ediyorsak edelim bunları düşünmemeliyiz en başta. Hani şu “ben düşünebiliyorsam
o da düşünebilir” laneti var ya, size onu düşündürten insanlardan uzak durun. Yani
size kendinizi olduğunuzdan daha çok değersizleştiren insanlardan çünkü
onlardan ne beklerseniz bekleyin bir netice alamazsınız. Hatta bunlara “ya şunu
böyle yapamaz mıydın, yapsan bu kadar üzülmezdim” dersiniz kendini haklı
çıkaracak bir şey bulur ya da sizin ne demek istemediğinizi anlamazlar. Ve bir
süre sonra ona ihtiyacınız olduğunda aynı hareketi tekrar ederler. Ve kendi
kendinize dersiniz ki niye uğraşayım ki çünkü şunu bilirsiniz beklenilen davranışı
görseniz kendinizden çok vereceksiniz zaten o yüzden bir şeylerden emin olana kadar
tutarsınız kendiniz, tutarsınız ve tutarsızlık gördüğünüz için asla
bırakmazsınız. Bırakın sizi sevgiyi bilmiyor sansınlar. Kendinin farkında
olmayan insanlar, yalandan parlak bir dünya sunup bırakan, lafta seven ama
ihtiyacını, ne demek isteğini, kırgınlığını anlamayan insanlar bırakın sizi ne
sanırsa sansınlar. Onların sanrısı sizin renklerinizi solduramaz. Evet sevmek
sevilmek çok çok güzel şeyler o yüzden insana gözünden, suskunluğundan anlayan renklerini
solduran değil parlatan biri lazım. Doğru insanın küçük civcivi, güzel kızı,
dünyası olmak dileğiyle…
25 Haziran 2019 Salı
BİR YORGUNLUK
Bir ömür zamanla nasıl heba edilir? Ya da doğru soru gülmeleri
zamanla nasıl azalır, neden azalır. Bu gülmeleri azaltan şey bulunup imha
edilse tekrar yerine gelir mi o samimiyet? Hayatta belli noktalar oluyor hani
bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak düşüncesinin beyni tırmaladığı
gibi. Olmaz çünkü bilirsin bir umut bir kurtarıcı bir mucize beklersin ama
gelmez. Beklenen bir şey genelde gelmez zaten. Bir şeylere devam edebilmek için
insan kendi içinde o gücü, motivasyonu bulmak zorunda. Sabah işe geldiğimde
yüzde on şarjım kaldı diye ofurdanıp pofurdandım. Ve böyle gitmez dedim. Gitmez
çünkü kendi asık suratımdan hoşlanmıyorum. Şebo diyor ya artık kısa cümleler
kuruyorum diye, galiba kısa cümleler kurmaya başlama zamanı çoktan geldi. Artık
belirsiz, saçma, mantıksız durumlar yaşamak istemiyorum. Hani yaşlılar diyor ya
kafam götürmüyor diye, aynen onun gibi. Ben artık derslerime çalışayım, çokça
kitap okuyayım, rüzgara karşı değil onunla birlikte saçlarımı savurayım ve
omuzumdaki yükleri atayım istiyorum. Aklım devamlı meşgul olmasın istiyorum. Sanırım
en çok ihtiyacım olan şey huzur. Onu bulursam ellerinden sıkı sıkı tutacağım. Bu
bir yorgunluk, bitkinlik, bezmişlik yazısıydı sevgili okuyucu. Ne diyelim bu
hale gelmeme sebep olan başta kendim, kendi düşüncelerimden sonra da insan
ögesinden kurtulmam dileğiyle…
Bir Tavsiye: Yüzyüzeyken Konuşuruz- Kendi Evimde Deplasmandayım
Bir Tavsiye: Yüzyüzeyken Konuşuruz- Kendi Evimde Deplasmandayım
17 Haziran 2019 Pazartesi
TASVİR
Hayatımız boyunca bir sürü yeni insan görürüz,
tanışırız, iletişim kurarız. Büyük bir çoğunluğu geçip gider. Yani gelirler bir
süre durur, oyalanır ve giderler. Aslında gelişlerinden bellidir gidecekleri, umarsızlardır
çünkü bilirsiniz siz ya da bir başkası fark etmez, vaktini doldurur ve gider. Çok
az insansa içinizi görür, gerçekten görür. Onlara bir şeyleri konuşarak
anlatmazsınız sizi susmanızdan bilirler, bakışınızdan, gülüşünüzden ne
düşündüğünüzü ne söylemek istediğinizi anlarlar. Oysa diğerlerine bir şeyleri
anlattığınızda bile anlamamışlardı, o kadar çok kelime sarf etmiştiniz ki artık
konuşma isteğiniz bitmişti ve neticede yine anlaşılmamıştınız. Sizi görebilen
insanlar sizi tarif eder, neyi nasıl yaptığınızı, neyi sevip sevmediğinizi
hatta size sizinle ilgili öyle bilgiler verirler ki siz bazen kendinize
şaşarsınız. Onun gözü, gönül penceresi o kadar güzeldir ki orada açan bir
papatya olursunuz bir anda. Gözü gibi bakar gözünden anlarsınız. Sade, gösterişsiz
buna rağmen parıltılı. İnsanları sizi tarif etmesinden anlarsınız, anlatışından
sizinle mutlu olup olmadığını, sevgiliden önce dost olup olmadığını, sırtınızı
yaslayıp güvenle huzurla aynı takımda olup olmayacağınızı anlarsınız. Gönlünüze
kendinizi anlatmak zorunda kalmadığınız, anlaşılmayı beklemediğiniz eşler
bulmanız dileğiyle…
Bir Seyirlik Tavsiye:Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı 2
Bir Dinlemelik Tavsiye: Göksel- Hiç Yok
10 Haziran 2019 Pazartesi
1 Haziran 2019 Cumartesi
MASUMİYET
Bekir ve Uğur’un
hikayesinin başlangıcı olan ‘Masumiyet’ filmi 1997 yılında çekilmiştir. Bekir’in
sadece Uğur’un yanında olma pahasına yirmi senedir sürüklenişinin, bunun dayanılmaz
hale gelmesinin ve buna son verişinin; Uğur’un Zagor peşinden şehir şehir
gitmeye devam etmesinin ve bu uğurda ne kızını ne de normal bir hayatı
umursamış olması öyküsünü seyretmeye başladığımız hikayenin devamı ama aslında
başlangıcı ve onlarla yolları kesişen Yusuf’un hikayesini seyrediyoruz. Hayatımızın
büyük bir çoğunluğunu mantıklı seçimlerimizin oluşturduğunu düşünürsek, yani
Yusuf gitmek için çıktığı o otele geri dönmeseydi, ya da Bekir defalarca Uğur’dan
uzaklaşıp defalarca geri dönmeseydi her şey çok daha farklı olabilirdi. Her durumun,
duygunun aşırılığının zararı mı yoksa Bekir’in ısrarla Uğur’un ardından gidip
hayatımı mahvettin diye bağırıp çağırıp çaresizce onu beklemeye devam etmesi mi,
Yusuf’un hem katil hem de masum tarafını görüp sessizliğinin sebebi ablası mı,
yoksa bütün çaresizlikler içinde ayakta durmaya çalışan Uğur mu? Asıl masumiyet
kim, hangisi, nerede? Her iki filmi de seyrettikten sonra içinizde oluşan o
duygu yoğunluğu aynı oluyor. Bağımsız sinemanın en iyi örneklerinden biri olan ‘Masumiyet’
hayatın siyah tarafını yine gözler önüne seriyor. Köhne otel odaları,
kıyafetler, her akşam ayrı oynayan Yeşilçam filmleri, kasetler, dilsiz, sessiz,
her ayrıntısı ayrı güzel olan filmi yine biraz daha iyi bir ruh halindeyken
seyretmeniz tavsiye edilir. İyi bayramlar…
Bir Tavsiye: Filmdeki kır sahnesi Haluk Bilginer'in tiradı
Bir Tavsiye: Cem Belevi-Bundan Sonra
Bir Tavsiye: Cem Belevi-Bundan Sonra
20 Mayıs 2019 Pazartesi
KADER
‘Kader’, sıcak bir
günde İstanbul’un kenar bir mahallesinde başlayan film, soğuk bir Kars
gecesinde noktalanıyor. Zeki Demirkubuz’un filmlerinin genelinde olan herkesin
kaybeden olma hikayesi bu filmde de kendini gösteriyor. Mahallenin, mekanların
karamsarlığı, insanların iç dünyasının karanlığı ve umutsuzluğu, karakterlerin
tüm susmaları size onların iç seslerini duyurup, duygularını hissettiriyor. Bekir’in
umutsuzca Uğur’a olan hislerinin aşırılığı ve bu uğurda ne iş ne eş, aile,
çocuk hiçbir şeyi gözünün görmemesi bir yanda, Uğur’un Zagor’u sevdiğini ve
ısrarla peşinden gittiğini bilerek, karşılık beklemeden sadece onun yanında
olma pahasına tüm bencilliklerden ayrışmış sevgisi bir yanda filmi seyrederken
insanı ikilemlerden ikilemlere sürüklüyor. Bekir filmin bir sahnesinde Uğur’un
dükkana geldiği günden bahsederken; “görünce önce tanıyamadım. Anlayınca içim
cız etti”. “cız etti de ne?”. “tornavida yemiş gibi oldu…”.
Ruh halinizin çok
kötü durumda olmadığı bir zamanda seyrediniz çünkü filmi seyredince zaten bir
miktar çökme yaşıyorsunuz. İyi hafta dileklerimle…
Bir Tavsiye: Yeşim
Salkım-Deli Mavi
1 Mayıs 2019 Çarşamba
ÜÇ FİLM BİR DUYGU
Kaç zamandır
film sayfalarında gördüğüm ha seyredeyim ha seyredeyim dediğim Before Serisini
peş peşe seyredebildim sonunda. Ne zamandır romantik film seyretmiyordum ama bu
filmleri sadece romantik olarak nitelendirmek yanlış olur. Daha fazlası bir
felsefesi, kültürü var. Trende başlayan hikayede bir gecede bütün şehri gezip
birbirlerine aşık olan çiftimiz sonra ayrı yönlere gitmeleri gerekmesiyle
ayrılırlar. Adamın kadına ulaşma umuduyla o geceyi kitaplaştırması ve kadının
şehrinde söyleşisinin olması kadının oraya gelmesiyle ikinci film başlar ve
sonuncu filmde artık bir aile olmuşlardır fakat bu sefer de monotonlaşan ilişki
handikabına takılmışlardır. Aşk herkese hissedilebilinen bir şey değil yani
tamamlanmış olmak öyle hissetmek bana sorarsanız tek kişiye mahsus ondan
öncekiler veya sonrakiler biraz avuntu, biraz iyi yönleri görmeye çalışmak hani
sevgi emekti repliği gibi. Asya o aşkı bulamadı, bulamaz ama çocuğunun sevgisi bir
adım daha önde olduğundan merhamet edene sevgi gösterene daha yakın hissediyor
kendini. Bunun gibi. Duygular karmaşıktır. Asıl önemli olan o insana
ulaştığımızda aşkını en çok kazanmayı istediğimiz o insanın gözlerinde
kendimizi gördüğümüzde boşvermemek, emekse emek vermeye devam etmek. Zaten hayat
sıradanlaştırır diyerek basite indirgememek. Her gün festival gibi geçmez zaten
bu gerçekçi değil, ama ufak detayları atlamamak, o seviyor diye yapmak, o
yokken bile varmış gibi davranmak başka bir şey. Ekip olmak, arkadaş olmak, o
eli güvenle tutmak başka bişey yani öyle olmasını umuyorum. Ölümsüz aşk yoksa
da umarım ölümsüz sevgi ve özveri vardır. Ve sizi bu hislerden pişman etmeyecek
insanlar da...
26 Nisan 2019 Cuma
BULUT
Son zamanlarda
yapmaktan çok keyif aldığım bir tavsiyede bulunacağım bugün sevgili okuyucu. Kendinize
hava durumu belirlemek şöyle ki; her sabah gözünüzü açtıktan sonra birazcık
durun bekleyin nasıl hissediyorsunuz anlayın sonra bu hissiniz bir hava olsaydı
durumu ne olurdu onu düşünün. Örneğin; sabah uyandınız şöyle diğer tarafa döndünüz
biraz kırık biraz buruk hissediyorsunuz parçalı bulutlu bir havadasınız, ya da
güzel bir uyku uyumuşsunuz bu aralar her şeyde yolunda gidiyor güneşlisiniz, ya
da daha kötü berbat günlerden geçiyorsunuz hani ne bahane bulsam da ağlasam
gibi sağanak yağışlısınız. Hava durumumuzu tayin ettikten sonra güne başlayabiliriz.
Maalesef birçoğumuz bazı mecburiyetler içinde yaşıyoruz yani sabah kendimizi
uyandırıp okula, işe gitmek ya da çocuğumuzu götürmek durumundayız. Bu sebeple hava
durumumuzu biliyoruz ya onu güneşli hale nasıl getiririz onu düşünmemiz
gerekiyor bundan sonra hangi havadaysanız bir iyisine illa içinizde güneşler
açacak demiyorum ama kara bulutlar ardından çıkmanız için çabalamanız gerekiyor.
Sevdiğiniz bir şarkıyı açın takın kulaklığı biraz yürüyün, gökyüzünü seyredin
bulutların güzelliğine hayran olun, derin nefes alın, ne zamandır yapmak
isteyip yapamadığınız bir şeyi yapmaya karar verin, yazın hislerinizi, üzüntünüzü,
kırgınlıklarınızı, umut ettiklerinizi yırtıp atın sonra, buna benzer şeylerle kendinizi
daha hissedeceksiniz. Kendinize neyin iyi geleceğini en iyi siz bilirsiniz. Ayrıca
şunu da unutmayın her şey zamanla azalır içinde bulunduğunuz durum zorluk her
neyse sonsuza kadar acıtmayacak içinizi şimdi imkansız gibi gelse de bir zaman
sonra sizde göreceksiniz. Yaşadığınız her şeyin sizi meydana getirdiğini
unutmayın yaşınız kaç olursa olsun. Şimdiden güneşli günler görmeniz dileğiyle…
Bir Tavsiye:
Gökhan Türkmen- Ben Unuturum
23 Nisan 2019 Salı
YEŞİLMİŞİK
Dertler sıkıntılar bir sürü iş. Ama bugün
bayram ama bugün tatil. İnsan kendini güneşin ve yeşilin kollarına bırakmak istiyor. Haydi bugün alalım kitapları, kalemleri yeşile yürüyelim. Güneşi içimize çekelim. Hem ne demiş Orhan Veli,
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
bayram ama bugün tatil. İnsan kendini güneşin ve yeşilin kollarına bırakmak istiyor. Haydi bugün alalım kitapları, kalemleri yeşile yürüyelim. Güneşi içimize çekelim. Hem ne demiş Orhan Veli,
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Etiketler:
asabibet,
orhan veli,
yeni türkü,
yeşilmişik
21 Nisan 2019 Pazar
DEVİR
Hepimizim hayatı
dönemlerden oluşur. Bu dönemleri çocukluk, ergenlik, yetişkinlik gibi değil de
daha çok yaşadığımız bazı olaylar, hayatımıza giren insanlarla açılan veya
kapanan dönemler gibi düşünebiliriz. Bazen çok üzüldüğümüz olaylar neticesinde
bir sürü ders çıkarırız, bazen asıl olanı anlarız. Yaşananlar zorlaştıkça
içinden çıkma şeklimiz omurgamızı oluşturuyor. Kendimiz kalmayı başararak,
edebimizle, saygımızla çıkabiliyorsak ne mutlu, evet bazen yaşanılanlar çok
zorlayıcı olabiliyor belki kendimizi kaybediyoruz ama öyle zamanlarda ne hale geldiğimizi
bir durup düşünmemiz lazım. Bazen acılarımızı, yaralarımızı zamanın sarmasını
beklemeliyiz. Sabrını göstermeliyiz ki ruhumuz tekrar çiçeklensin. Güzel bir
hafta geçirmeniz dileğiyle...
17 Nisan 2019 Çarşamba
SİMSİYAH AN'LAR
Öyle bir ışık ki göz kamaştıran, rengarenk
bir gülme getiriyor sana. Diyorsun ki benim gökkuşağı renklerimi bu kadar parlatanı görmedim. Mutlu oluyorsun. Başta şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyorsun. Sonra her şeye rağmen kopamadığını fark ediyorsun. Sana umut veren bir zombi. Hayal etsen bu kadar olurdu belki. Ki kendini biliyorsun hiçbir zaman her şeyin tam olmadı çünkü. İnanıyorsun ne kadar dilin inkar da etse sapına kadar inanıyorsun, farklı çünkü öyle düşünüyorsun. Sonra bir gece yerine yatırıyorsun, beklerim zaten ama onu zorlamak istemiyorsun içindeki umut da bitmiyor bir şekilde öyle ilginç bir durum. Sonra uyanıyor yüzüne bakıyor ama gözler onun değil. Açıp fotoğraflara bakıyorsun. Aynı gözler değil. Taşlıyor seni sonra üzerine yürüyor. Beni çıkarmayacaktın mezarımdan diyor. Gidecek bir yer bulamıyorum. Yolun sonuna gelmişim. Uzakta bir tahterevalli görüyorum. Bomboş. Her şeyi bırakıp buna üzülüyorum. O ara elleri boğazımı tutmuş. Gözyaşlarım süzülürken uyanıyorum. Yine mi diyorum. Yas siyahı. İnanmış olmanın siyahı. Gökkuşağının üzerine inen siyah bulutlar, Kalenin kapılarına bir kilit daha atar. Yeter dikenin batmasın..
Bir tavsiye: Şebnem Ferah - Herkes Bilsin İstedim
bir gülme getiriyor sana. Diyorsun ki benim gökkuşağı renklerimi bu kadar parlatanı görmedim. Mutlu oluyorsun. Başta şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyorsun. Sonra her şeye rağmen kopamadığını fark ediyorsun. Sana umut veren bir zombi. Hayal etsen bu kadar olurdu belki. Ki kendini biliyorsun hiçbir zaman her şeyin tam olmadı çünkü. İnanıyorsun ne kadar dilin inkar da etse sapına kadar inanıyorsun, farklı çünkü öyle düşünüyorsun. Sonra bir gece yerine yatırıyorsun, beklerim zaten ama onu zorlamak istemiyorsun içindeki umut da bitmiyor bir şekilde öyle ilginç bir durum. Sonra uyanıyor yüzüne bakıyor ama gözler onun değil. Açıp fotoğraflara bakıyorsun. Aynı gözler değil. Taşlıyor seni sonra üzerine yürüyor. Beni çıkarmayacaktın mezarımdan diyor. Gidecek bir yer bulamıyorum. Yolun sonuna gelmişim. Uzakta bir tahterevalli görüyorum. Bomboş. Her şeyi bırakıp buna üzülüyorum. O ara elleri boğazımı tutmuş. Gözyaşlarım süzülürken uyanıyorum. Yine mi diyorum. Yas siyahı. İnanmış olmanın siyahı. Gökkuşağının üzerine inen siyah bulutlar, Kalenin kapılarına bir kilit daha atar. Yeter dikenin batmasın..
Bir tavsiye: Şebnem Ferah - Herkes Bilsin İstedim
3 Nisan 2019 Çarşamba
FRAGILE!
Goethe, dünya hassas
kalpler için cehennem gibidir demiş. Bunu ne zaman, hangi şartlar altında demiş
bilmiyorum ama tahmin yürütmek zor olmasa gerek. Sanırım büyüdükçe hayatın
akışı içinde debelenmeye başladıkça fark etmiştir veya fark ediyoruz. Hassas
kalpler durağında inecek var demişken. Ben kendi açımdan devamlı; ‘bu davranışı
ben düşünebiliyorsam o da düşünebilir ya da şöyle davranmak çok mu zor’, diye
düşünürken buluyorum kendimi. Ben insanlara inanmaktan henüz vazgeçmemişim onu
anlıyorum umudumu kaybetmeyim diyorum ama aslında en güzeli insanın kendisine
bağladığı, kendisinden yana kullandığı umutmuş sevgili okuyucu. İnsanı en çok
hedefleri ayakta tutuyor, ertesi güne uyanmak için bir sebep olması gerekiyor
yoksa uyku çok tatlı. Sizde hassas bir kalbe sahip olduğunuza inanıyorsanız,
onu koruyacak olan yine sizsiniz. Onu kıracak biri varsa da yine sizsiniz. Yani
kalbinizi pamuklarla saracak birileri varsa hayatınızda şanlısınız. Eğer yoksa
olmaması daha iyidir belki üzülmeyin. Fikirlerinize, bakış açınıza, kalbinize,
sevme şeklinize değer veren, sizi önemsediğini hissedebildiğiniz, doğru
anlaşıldığınız insanlarla bir arada olmanız dileğiyle.
Bir Tavsiye: Hemen
aşağıda, dinleyiniz.
20 Ocak 2019 Pazar
"AN"LAR
Gri bir Pazar gününden herkese
yeniden merhaba. Yoğun bir ders dönemi ertesinden fırsat buldukça girip uzaktan
bakabildiğim sevgili bloguma kavuşmuş durumdayım. Nasıl bir vakit darlığı, kaç
kişiye birden bölünmem gerekti bu son aylarda inanın ben bile kendimden
beklemediğim bir performansla buna şahit oldum. Bu aralar artık gezegenlerin
durumu nasılsa sanırım onlarında etkisi var herkes bir koşturma telaşe
içerisinde, herkes yoğun, meşgul, kafaların içi dopdolu. Böyle olunca da
kendimize zerre vakit ayıramaz olduk, hobiler deseniz ne zamandır dolaplardan
çıkmaz oldular. Artık ben şahsen kendim biraz daha rahatlamış durumda olarak
bunlara vakit ayırmaya çalışacağım, umarım. Sizde elinizden geldikçe enerjinizi
güzel şeylere yönlendirmeye çalışın. Evet her şey yolunda gitmiyor biliyorum.
Her istediğimiz de istediğimiz anda olmuyor onu da biliyorum. Buna alışığız ki
çok daha güzel. Hayatıma bir sürü renk katan biri; 'bir şey zor olursa daha
kıymetli olur, beklemek gerekiyorsa beklenir sonunda mutluluktan ağlayacaksak
eğer ve öyle de olacak bak gör.' demişti. Umarım haklıdır. Beklediğimiz,
zorluğunu yaşadığımız, hemen sahip olamadığımız her şeye en doğru zamanda
kavuşmak dileğiyle..
Günün kısa filmi: The House of
Small Cubes film 2008 Japon yapımı (Kunio Tako) en iyi kısa film Oscar ödülünü de almıştır. Muhakkak
seyredin, hayat hep anlardan ibaret aslında.
6 Ocak 2019 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)