30 Kasım 2018 Cuma

PENCERE


Bundan üç sene kadar önce yüksek duvarlar diye bir yazı yazmıştım. Yazıda bir hikaye vardı. Çok büyük bir kale içinden çıkmayan kahramanımız kendi isteğiyle kalenin kapısını açıp kendine doğru koşuyordu. Aradığını bulamamış ve çok yorgun olduğundan sanıyorum kahramanımızın kalesine dönme vakti geldi. O sandı ki kırılan duvarları arasından çiçekler çıkar. Oysa ki bütün duvarlarını yağmurlar ıslattı. Yağmuru o kadar seviyordu ki şikayet bile edemedi. Hiç ölmez sandı içindeki inanç, herkes, herkes gibi olamazdı çünkü olmuyormuş. Gerçekten olmuyormuş. Büyük bahçeler gördü küçücük saksılarda hepsini elleriyle suladı, hepsini elleriyle kuruttu. Siyahı bu kadar sevmese her şey bu kadar siyah olur muydu hiçbir zaman bilemedi. Garip bir sükûnet ile hepinize el salladı ve kaleden içeri girip kapısını kapattı, perdeleri çekti. Bundan sonra ne olur, tekrar kapısını açıp yeşile doğru koşar mı bilinmez. Ölmeyi beklemek kadar uzun ölüm kadar kısa…
Birhan Keskin-Taş Parçaları/XXII

Bir Tavsiye: Levent Yüksel-Yas

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder