26 Mart 2017 Pazar

PAWN SACRİFİCE


Harika bir pazar günü film tavsiyesi Pawn Sacrifice. Soğuk savaş döneminde 'yüzyılın maçı' olarak anılan ve satranç tarihinin en ilginç maçı anlatılıyor. Hem dönem hem de biyografik ögeler barındıran filmin içinde eski görüntüler, filmin sonunda Bobby Fischer'in gerçek görüntüleri ve sesinin verilmesi bütünleyicilik sağlamış. Amerikalı Bobby Fischer rolünde Tobey Maguire, Sovyet Boris Spassky rolünde Liev Schreiber'i görüyoruz. Film 1972 Satranç Şampiyonasına giderken Fischer'in yaşadığı kafa karışıklığı, bunalım ve psikolojik süreci anlatıyor. Beğeneceğinizi düşündüğüm filmi şiddetle öneriyorum.


Bobby Fischer pratik yapmak için çoklu maçlarda oynamış.


1972 Dünya Satranç şampiyonası Reykjavik finali

22 Mart 2017 Çarşamba

BU BİR İŞARET Mİ?


Hayatımız seçimlerden ve işaretlerden oluşur dedi bir üstat. Bu konu üzerinde saatlerce konuşabilirsiniz sevgili okuyucu, ben konuştum şahsen.(Zaten bayılırsın dedi içimdeki ses ki haklı.) Evvet kendinizi nereye iterseniz oraya gidersiniz kural bu kadar basit aslında, ayrıca kendi yolumuzda ilerlerken bazı işaretler görürüz. Bunlar üzerinde düşünürüz veya görmezlikten geliriz veya veya işaretleri göremeyecek kadar ne aradığımızı bilmiyoruzdur. Bu işaretler okuduğumuz ufacık bir yazı, seyredilen bir filmdeki replik, tecrübesi kocaman yaşlı bir amcanın söyledikleri, bir arkadaş, bir ışık yanıp sönmesi... ve daha birçok örnek verilebilir. Önemli olan ne aradığımızı bilmemiz.

Bir amaç bizi hayata daha sıkı bağlar. Yoksa kendini bırakmak, salmak en basitidir. Ve bir şeyi istiyorsak ona ulaşmak için sıkı çalışmamız gerekir. Lütfen etrafınıza dikkatli bakın, işaretleri görmeye çalışın. Sorgulayın. Sizi istediğiniz yere gitmenize teşvik edecek, destekçi arkadaşlar edinin, yardım alın. Size bir şey katmayan insanlardan biraz daha uzak durun. Yeni baştan oluşturun kendinizi, hak ettiğiniz değeri verin ve mutlu olun. Başardıkça, kendinize olan inancınız artacak ve bu hayatı öylesine tamamlamayacaksınız. Sadece içinizdekini dinleyin ve ona bir şans verin.

Bir tavsiye:Yavuz Çetin-Bul Beni


19 Mart 2017 Pazar

BİR MUCİZE PİLİS


'Bir şeyler değişsin, bir mucize olsun' diye bekledik hep. Sebep?

İlk kural; bir şeyler değişsin istiyorsan önce bir aynaya bak, bak bakalım neyin değişmesi lazımmış. Her gün aynı rutinlikte yaşayıp elini bir örümceğin ısırmasını bekleyemezsin değil mi? Onun için bile dışarı çıkman gerekiyor. İçinizden bir ses 'öylesine yaşamamalıyım, gelmişken güzel bir iz bırakıp gideyim, huzurla gideyim..' gibi bir çok cümle kuruyor ya hani.Onu dinleyin işte bundan sonra çok eğlenecuk. Düşünmenin harika bir eylem olduğu ve her adımın buradan başlayacağını kabul ettiğimize göre ne yapabiliriz diye bir düşünelim. Önce kendimizi öğrenelim. Ben nasıl biriyim, ne yaparken mutluyum, kendimi en iyi hangi alanda ifade edebiliyorum, kötü alışkanlıklarım neler, etrafımda nasıl insanlar var, bana iyi mi geliyorlar?? gibi gibi bir çok soru sorabilirsiniz. Bu soruları en objektif şekilde yanıtlayıp, eksik nerede onu anlayalım. Sonra ne yapabilirim diye düşünelim? Birkaç örnek verecek olursak;

*Çok dağınıksınız mesela, evde neyi nereye koyduğunuzu unutuyorsunuz. Vaktiniz oldukça evinizi oda oda ayırarak temizlemeye başlayabilirsiniz. Kendin yap projeleri var örneğin istemediğiniz kadar video, bunlara bakarak pano, dolap, saklama kutuları vb. bir çok şey yapabilirsiniz böylece kendi yaratıcılığınızı da işin içine katmış olacaksınız. Fazla olanları, kullanmadıklarınızı yardıma ihtiyacı olan bir çok insan, bunları dağıtan kuruluşlar var. Bağış yapabilirsiniz ve mutluluğunuzu ikiyle çarpmış olursunuz.

*Yıllardır öğrenmek istediğiniz yapmak istediğiniz bir şey var, resim yapmayı, satranç oynamayı, heykel yapmayı, cam boyamayı, örgü örmeyi, dil öğrenmeyi... istiyorsunuz ama vaktiniz yok. Mu acaba? Yoksa televizyon izlemeye, oyun oynamaya, dışarı çıkmaya daha mı çok vakit ayırıyorsunuz. Bunun ayrımını yapabilmemiz gerekiyor. Zaman yönetimi sınavlara hazırlanırken çocuklara öğretiliyor ama ailelere öğretilmiyor veya hayatın içine tam anlamıyla girdiklerinde bu kavrama dikkat etmiyoruz. İşin özü ne yapacağını ve ne zaman yapacağını bilmekten geçiyor. Her gün uyandığınız saatten bir saat erken uyanmak veya akşam bir saat az televizyon izlemenin hayatınıza getireceği değişime inanamayacaksınız.

Bana inanın hem anı yaşayıp hem programlı olmak mümkündür. Sadece deneyin ve vazgeçmeyin. Bir şeyler değişsin istiyorsak önce kendimiz adım atacağız ve önce yanımızda en yakınımızdakiler sonrada hayatımız ufak ufak güzelleşecek.

Bir tavsiye: Aktif olabileceğiniz bir vakfa gönüllü olun, yardım edin, ağaç dikin faydalı hissedin. Gününüz maviye dönsün.

15 Mart 2017 Çarşamba

Coming Up Roses -



Bir tavsiye;
Ben en sevdiğim parçayı paylaşıyorum, severseniz
*A step you can't take back
*Like a fool
*Lost stars
*Tell me if you wanna go home gibi diğer soundtrackları dinleyebilirsiniz.

BEGİN AGAİN


Begin Again benim seyrettikten uzun zaman sonra bile müziklerini bıkmadan dinlediğim bir film oldu. Hikaye itibariyle biraz basit de gelse niye bilmiyorum bittikten sonra suratımdaki gülümseme bir süre devam etti. Tür olarak müzikal ve romantik. Kısaca özetlemek gerekirse, film bir müzik yapımcısının zamanla uğradığı başarısızlıkla, kendi çapında müzik yapan bir şarkıcıyla yolunun kesişmesiyle başlıyor. Bu zamanda yaşanılan, söylenen tüm parçalar çok hoş, ayrıca kulaklıkla yapılan bir şehir gezisi var ki insana 'Allah'ım bana da lütfen' dedirtiyor. Fazla anlatıp seyretme zevkinizi kaçırmak istemiyorum.

Başrollerini Keira Knightley, Mark Ruffalo ve Adam Levine paylaşıyor. Şahsi fikrim bütün şarkıları Keira Knightley daha güzel söylemiş. Yeniden başlamanın ne kadar zor olursa olsun çabalamanın ve hayatı daha güzel görmeye çalışmanın önemini bir kere daha anlayacaksınız.

10 Mart 2017 Cuma

BENCE DE Mİ SENCE?


Neden en yakınımıza gereken özeni göstermek zor gelir? Yanımızda sevdiğimiz, ailemiz varken onları avucumuzda sıkı sıkı tutmamız gerekirken niye hep kenarda bekletiriz?

İnsan yetiştirildiği gibi şekillenir. Doğduğumuzda boş bir defter gibiydik ve ailemiz bizim sayfalarımızı doldurmaya başladı zaman geçtikçe öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, okuduklarımız, yaşadıklarımız bazı temel düşünce kalıpları oluşturmamıza neden oldular. Bu kalıplar iyi veya kötü, faydalı veya zararlı gibi bir çok ayrıma uğradı. Zaman geçti ve hayatımıza gerçekten kıymet verdiğimiz insanlar girmeye başladı. Onlarında kalıp düşünceleri var ve iki insanın anlaşması için ya bu fikirlerin birbiriyle uyuşması (bence de sence durumu, uzun süren ilişki) ya fikirlerin uyuşmaması ama çokta dert olmaması veya zıtlıktan beslenme (saygı çerçevesi durumu, seyrek görüşme) ya da ortak bir paydada buluşulması, her iki tarafın çözüm üretmesi (peki şöyle bir şey yapsak olur mu? olur durumu, ileriye yönelik ilişki) o halde seviyorsak ve seviliyorsak uyumlu olmayan kalıplarda ortada buluşmak gerekiyor. Yani bu hayatta değiştiremem kalıpları hariç alışkanlık olanları değiştirebilmeliyiz en azından denemeli ve verilen kıymeti gösterebilmeliyiz. En çok güvendiğimiz hep yanımızda olan ailemiz bile zamanı geldiğinde bizi bırakmak zorunda kalıyorsa, kimseye garanti gözüyle bakmamamız gerekiyor. Zaten seviyor deyip gönlünü kırmamak gerekir sonra toprağa sarıldığınızda, gidenin arkasından bakakaldığınızda veya yanınızda olup aslında yanınızda olmadığını anladığınızda her şey için çok geçmiş olabilir. O yüzden en büyük özeni ailenize, sevdiğinize gösterin.

Nasıl ki bir çiçeği sadece toprağa gömüp büyümesini bekleyemediğiniz gibi sevginizi de her geçen gün büyütün, gönül almanın gönül kırmaktan daha huzurlu olduğunu hissedeceksiniz.

7 Mart 2017 Salı

AFFET HAFİFLE


Balkona çıkıp akşamın güzel ve ılık havasını içime çektim, kafamı toparlayınca da hemen yazmaya koyuldum. Çok zaman önce kendime bir twit atmıştım. “Affet, hafifle” o zamanlar affetmem gereken insanlar daha da önemlisi kendim vardım. Bir dönemi kapatıyor hayatımda yeni başlangıçlar yapmaya çok yakın hissediyordum ama bir şeylere başlamadan önce kendimle oturup konuşmalıydım. İnsandım, her şeyden önce kuldum bu bütün acizlikleri beraberinde getiriyordu. Telafisi olmayacak bir hata yapmamıştım şimdiye kadar aslında bu kendimden özür dilediğim ayin gibi bir şeydi. İnsan kendisini affedemeyince kim olursa olsun affetmesinin de bir anlamı yoktu. Bunun farkındaydım. İlk önce insanlara nasıl bu kadar çabuk inandığımı sorguladım. Çünkü neredeyse bütün darbeleri hep bu özelliğimden dolayı almıştım. Samimiyetine güvendiğim insanların kelimelerine de inanıyordum bana göre insan kendi gibi olmalıydı. Kendi gibi olan insansa kendi gibi konuşurdu zaten, ne büyük yanılgı! Her neyse önemli değildi. Kendime olması gerekeni düşündüğüm için kızmayacaktım elbet sadece biraz daha dikkatli olmasını söyledim ve kendimden özür diledim. Başka insanların benimle ilgili söylediklerine inandığım için kendimden özür diledim. Bunlar hep önemsediğim insanlardı, insanlara değer verebildiğim içinde özür dilemedim kendimden yanlış insanları önemsediğim için yine dikkatli ol dedim. Bunları yaparken çokça umutsuzluğa düştüm, üzüldüklerimi düşündükçe karamsarlığa kapıldım sonra gökyüzüne baktım bir süre, içim rahattı, huzuru net bir şekilde hissediyordum. Ne kadar üzülürsem üzüleyim kendim olmaktan, iyi düşünmekten vazgeçmedim. Afferimdi bana. Belki hayatta en iyi yaptığım şey kendim gibi olmaktı, çok büyük hırslarım olmadı hiç zaten beceremezdim de her neyseydi böyle gerçek anlamda mutluydum, mutluyum. Bir insanın sahip olacağı en güzel şey iç rahatlığıdır. Bunun farkında olarak ve ne olmuş olursa olsun önce kendinizi görüp, kendinizi affedebilmeniz dileğiyle… 

Bir tavsiye: Mor ve Ötesi-Re  

1 Mart 2017 Çarşamba

ÜŞENGEÇGİLLERDENMİSİNİZ?


Bir çocuğu dünyaya getirmek önemli bir meseledir. Ama asıl mesele onu nasıl yetiştirdiğimizdir. Eğer bu kısmı ortalama üstü bir başarıyla tamamlamışsak yani güven aşılanmış, sorumluluk alma bilinci gelişmiş, mutlu bir çocuk yetiştirmişsek ileride çok sıkıntılı bir durumla karşılaşmama ihtimalimiz muhtemel. Eğer bu evreyi alelade olarak geçirmişsek yani aile vermesi gereken şeyleri ucundan göstermişse ileride olumsuz ruh haliyle karşılaşma oranımız daha yüksek. Peki, hevesimiz çabuk kırılıyorsa, devamlı bıkkınsak, yaşadığımızı hissetmemiş arada dönüp yirmi beş yıl nasıl geçti yahu! Gibi cümleler kuruyorsak ne yapmalıyız?

İlk önce elimize bir kalem, önümüze de bir kâğıt alıp şimdiye kadar yapmak isteyip bir şekilde engellenmiş projeleri yazıyoruz. Neden engellendiğini ve kimin engellediğini, burada engelleyen illa A kişisi ya da B kişisi değil sizin üşengeçliğiniz, hevessizliğiniz veya inançsızlığınızda olabilir. Kendinize dürüst olun sebebi her neyse o yaptığınız alışkanlık olmuş, sizin içinize işlemiş durumu ortadan kaldırabilirsiniz. Bunun içinde sorumluluğun size olduğunu kabul edin başka olayları, kişileri suçlamayın. Olağan bakın olaylara, olabilir kendinizi engellemiş olabilirsiniz bunu söylemek taşları yerinden oynatacaktır. Kendinize ulaşmak için atılmış her adım mutlu olmayı, yaşadığını hissetmeyi de beraberinde getirecektir.

Yaşamak dediğimiz şey anlardan ibarettir. O anı kaçırdığımızda tekrar yaşamak için fırsatımız olmayabilir. Bunun farkıyla ve güzel anlarla yaşadığınızı hissederek kalın…