2 Temmuz 2020 Perşembe

KELİMELERİN GÜCÜ

“İstemeyi bırak, yapmaya başla. Hayatının kontrolünü ele geçir!”. Bu ifade, usta bir yazar olan Standford üniversitesinde profesörlük yapan Bernard Roth’un “The Achivement Habit” (Başarı Alışkanlığı) kitabının temel ilkelerinden biridir. Yazara göre, başarıya ulaşmamızın sırrı yalnızca iki kelimeyi kelime dağarcığımızdan çıkarıp yerine bu iki sihirli kelimeyi eklemek. Bunlardan biri “ama” yerine “ve” bağlacının kullanımı. Örnek vermek gerekirse “sinemaya gitmek istiyorum ama yapacak bir sürü işim var” demek yerine “sinemaya gitmek istiyorum ve yapacak bir sürü işim var”. Derseniz ne olur sizce? Yazar bu durumu şöyle açıklıyor; “ama” kelimesini kullandığınız zaman eylemler arasında aslında olmasa da bir çatışma çıkarıyorsunuz. Ancak “ve” bağlacını kullandığınız zaman beyniniz gayri ihtiyari bir şekilde cümlenin iki kısmını da bir bütün olarak algılıyor. Dil bilim’ de bu tür cümle yapıları, bağlacın olduğu yan cümleler arasında bağdaştırıcı veya ayrıştırıcı bileşik cümleler olarak bilinmektedir. Esas itibariyle “ama”, “buna rağmen”, “ancak” bağlaçları cümle içerisindeki bir ifade arasında zıtlık bildirmek için kullanılmaktadır. Oysa “ve” bağlacını ele alırsak, bu bağlacın birleştirici ve daha olumlu bir işlevi vardır. Buradan hareketle, belki de alışkanlıklarımızı değiştirmenin zamanı gelmiştir. Artık biliyorsunuz ki yeni bir mobilya almak istiyorum ama tamir etmem gerek ifadesi yerine yeni bir mobilya almak istiyorum ve tamir etmem gerek ifadesini kullanmak daha iyi bir seçim olacaktır. İkici kelime değişimi ise “zorundayım” yerine “istiyorum”. Roth kitabında şöyle vurgulamış: “bu alıştırma insanların yaptığı birtakım şeylerin (işe gitmek gibi) hatta onlara zevk vermeyen şeylerin bile aslında kelime seçimleriyle alakalı olduğunu farkına varmasında oldukça etkilidir.” Sadece küçük bir yüklem değişikliği hayatınızın gidişatını değiştirebilir. Eğer her sabah uyanıp işe gitmeyi ölüm olarak görüyorsanız hayatınız cehenneme dönecektir. Fakat işin aslına bakacak olursanız, bir şeyleri değiştirmek düşündüğünüzden daha kolay. Sadece her sabah işinizle ilgili neyi sevdiğinizi düşünün. Örneğin, karmaşık bir projeyi bitirmenin size verdiği o rahatlama hissini veya meslektaşlarınızda çay içip hoş vakit geçirdiğinizi düşünebilirsiniz. Aynı zamanda işten gelip de ailenize kavuştuğunuz o anı da düşünebilirsiniz. İster inanın ister inanmayın, bu basit strateji sizi bütün gün pozitif bir enerjiyle yüklü tutacaktır. Öylece oturup çalıştığınız günün sonlanmasını beklemektense, çalıştığınız şirket hakkında ne yapmak istediğinizi, nasıl iyi bir kariyer elde edebileceğinizi, becerilerinizi sergileyebileceğinizi ve kendinizi nasıl ödüllendirebileceğinizi düşünün.  Eğer genel olarak işinizden nefret ediyor ve bunu değiştirmek için bir adım atmıyorsanız suçlamanız gereken tek kişi kendinizsiniz. Gördüğünüz gibi “ailemi ziyaret etmek zorundayım/gerek” yerine “ailemi ziyaret etmek istiyorum” arasında dağlar kadar fark var. Ne hakkında konuştuğunuzun bir önemi olmaksızın, her zaman zorundayım yerine istiyorum demek daha iyidir. Bu stratejiyi hayata geçirmek kolay değildir ama başarıya ulaşmak zorundaysanız bu strateji gereklidir. Ancak bu strateji başarıya ulaşmak istiyorsanız gerekli ve kolaydır. Güzel günler geçirmeniz dileğiyle…


31 Mart 2020 Salı

MOSBYLENDİN!


Hepimizin kafasında ütopik bir dünya vardır. Ve o ütopyaya uyan bir insan tipi, doğru ya da yanlış aslında insanları beğenirken biraz o ütopya etrafında düşünürüz. Sadece tip olarak değil, birlikte yapacağımız şeyleri, sevdiği film karakterlerini, okuduğu kitap türlerini, yeteneklerini, ilgi alanlarına kadar detaylandırabiliriz. Tabii detaylar arttıkça o kişiye ulaşma ihtimalimiz de gittikçe azalır. Zaman ilerledikçe ütopyamızdaki o insanı bulmak zorlaşır, hayal kırıklığı artar, umut azalır. Şunu söylemek istiyorum; kimin ne düşündüğü umurunuzda olmasın yani ne arıyorsanız onu aramaya devam edin. Kimi ilgilendirir ki. Ulaşamamış bile olsanız hayalinizden uzak biriyle hem kendiniz mutsuz olursunuz hem de onu mutsuz edersiniz. Evet bazen yanlış insanları sevebilirsiniz. Çünkü öyle anlar vardır ki o tarafa doğru akıverir içinizden bir şeyler. (bknz: Meyil adresim sensin) En çirkin hali bile size sevimli gelenin yanlış kişi olduğunu düşünüyorsanız; sakin olun, zamana bırakın, başka şeylerle meşgul olun ve geçmesiniz bekleyin. Geçecektir. Kısacası bu gönül işlerini fazla ciddiye almayın. Sizin için en doğru insan en doğru zamanda gelecektir. Gelmezse daha büyük bir şeyden koruyordur yaratıcı sizi buna inanın. Umudunuzu taze tutun ne olacağı hiç belli olmaz. (bknz: Ted Mosby)
Ütopyanızın gerçek olduğu sağlıklı günler dilerim.
Bir Tavsiye: Moral of the Story- Ashe
Bir Not: Bu yazıya koyduğum resim bir Amabie tasviri, bu yaratık efsaneye göre salgın bitiren şans tılsımıymış. Gagası, saçları ve üç bacağı olan hayalet Amabie "bir salgın ortaya çıkarsa, benim bir resmimi çiz ve herkese göster, salgın sona ersin" dermiş. Tanıştığıma memnun oldum Amabie. :)

26 Mart 2020 Perşembe

KORONA GÜNLERİ 2


Ne yapsam ne yapsam
Bir hamak alıp sallansam
Kurtulur muyum bunalımdan
Hamakta sallansam
Ne kadar enteresan!

Bana bir hamak lazım sevgili okuyucu, havalar güzelleştikçe çıkıp yeşillere doğru, denize doğru, dağlara doğru gitme isteği daha yoğun hissediliyor sanki. Aslında zamanında şükretmeyi düşünmediğimiz her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu, yaşadığımız sıradan hayatı, düşünmeden eşyalara dokunmanın ne demek olduğunu bilmiyormuşuz. Şu korona günlerini bir an önce atlatmak dileğiyle.
Bir Tavsiye: Kültür ve Turizm Bakanlığı youtube sayfasına eklenen oyunları seyrederek sezonu devam ettirebilirsiniz.

20 Mart 2020 Cuma

KORONA GÜNLERİ


Dünya üç aydır aktif bir şekilde korona virüsünü etkisi altındayken ülkemizde son iki haftadır vakaların görülmesiyle etki altına girmiş durumdadır. Hepimiz hafif gerginlikle temizliğe, dokunduğumuz yerlere dikkat etmeye başladık. Aslında bir bakıma normalde yapmamız gereken şeylere, başkalarını düşünmeye, temizliğe kısaca medeniyete doğru da bir adım atmamıza vesile oldu bu salgın. Umarım en kısa zamanda biter ve yine temizlikte, düşüncede ulaştığımız seviyeden devam edebiliriz. Bu süreçte bir kısmımız evde ne yapacağını bilemiyor olabilir. Bununla ilgili hayal gücünüzü sonsuz kullanmaya çalışın. Eğer çocuğunuz varsa internette bile arasanız bir sürü faaliyet bulursunuz. Birlikte yap boz yapın, resim yapın, kesin, yapıştırın, dikiş yapın, kitap okuyun, şarkı söyleyin, kurabiye yapın şu zamanınızı dolu dolu değerlendirin. Çünkü akış o kadar hızlı ki durup kendimizi dinlemeye bile vakit bulamıyoruz. Gününüzün bir kısmını mutlaka okumaya ayırın. Kendinizi yazın, içinizi dökün ne istediğinizi ne için veya nasıl yaşadığınızı sorgulayın. Kısacası bu süreci biraz arınma, hafifleme, kendimizi dinleme olarak değerlendirebiliriz. Ben kendi adıma biraz panik durumundayım ama iyi tarafından bakmaya çalışıyorum diyebilirim. Ne kadar başarılı olur bilmiyorum ama şimdilik duyarlı olmak, dikkat etmekten başka da yapabileceğimiz bir şey yok gibi görünüyor. En kısa zamanda eski rutin, sağlıklı günlerimize dönmemiz dileğiyle…

Bir Seyirlik Tavsiye: Julie & Julia

14 Mart 2020 Cumartesi

UMUŞ


Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır.
Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.
Edip Cansever

8 Mart 2020 Pazar

KIZ GİBİ-2


Bundan iki sene önce 8 Martla ilgili bol isyan içeren bir yazı yazmışım. Yine kadın cinayetleri, yine değersizlik ve erkek cinsinin kendini nimetten sayması üzerine. İki senede ne değişti peki? Sadece isimler ve rakamlar. Şiddet arttı, ölüm, yaralama, pislik arttı en kısa tabirle. Ne kaybediyorsunuz gerçekten bir kadına doğru düzgün davrandığınızda, yani kafanızdaki erkek olma adam olma kıstasınız ne gerçekten merak edilesi daha doğrusu büyük ihtimalle cevabı da hayret edilesi derecede saçma. Yani öyle bir dünya, öyle yanlış bir algı var ki. En olmayacak şımarıklık yapan, eşyaya, altına, eşinin cebine değer veren ergenler ile gerçekten bir şeylerin emekle yapılacağını, ilişkisinde düzgün, doğru ile hareket etmeye çalışan kadınların gördükleri muamele arasındaki uçurumu sadece ben görüyor olamam. Yani hanginize sorsak tabii ki öyle gösteriş meraklısı biriyle görüşmek, sevgili olmak, evlenmek istemiyor ama görüşüyor, sevgili oluyor ve evleniyor. En hayır ben öyle değilim diyen bile şekle takılıyor. Akla, hayata bakışa, okumaya, gelişmeye kıymet vereniniz o kadar az ki hal böyle olunca da siz o pembe selfilerin baş köşesini süsleyen adamlar haline gelirken benim gibi olanlar kalbinin kapısını kapatıyor. Çünkü biliyor ki kafasındaki adam sadece bir ütopyadan ibaret ve yalnızlığın dayanılmaz hafifliği ile gününü bir Burhan Altıntop repliği ile bitiriyor. “yalnızca kendim ve ben, kimseyi istemiyorum”. İlişkilerin böyle şekilci temeller üzerine kurulması, önceliklerimizin çok başka olması da aile kavramını bir hayli sarsmış durumda. Belki 8 Marttan uzaklaştı konu ama aslında her şey bu temel ilişkiler etrafında dönüyor. Çiftler birbirini satın almış gibi davranıyor. Kısıt koyuyor, karışıyor, kişisel sınır bırakmıyor. Olay aşktan çoktan çıkmış oluyor, saygı duymak da lafta kalıyor tabii. Sonra kişiler ufak çaplı bir şok geçiriyor beni değiştirmeye çalışıyor diye çünkü ilişkiye başlarken onlara bakılmadı, esas olan hiçbir şeye bakılmadı, ne nasıl paylaşılır bakılmadı, kısa vadeli hayaller kuruldu ve elde edildi, bitti, geriye ne kaldı? Hiçbir şey. Aa bu arada yukarıda saydığım kısıtlar da psikolojik şiddete giriyor. Biliyorsunuz fiziksel şiddetten daha fazla yapılan şiddet çeşidi kendisi. Netice de bir insanın ruhunu bozarsanız, kendinden geriye pek bir şey kalmıyor. O yüzden şu sosyal medyada gördüğünüz fotoğraf çekerken gülen sonrasında ne yaşadıklarını bilmediğimiz çiftlere, onda şu marka var, buna şunu takmışlar diye kendinizi yarıştığınız insanlara özenmeyin. Siz kendinize özgün olun. Önce kişinin insanlığını sevin, saygı duyun, kabul edin sonra gerisi olur. Hiçbir şey tam olmadığında bile bunlara takılmayıp önemli olanın o insan ile olmak olduğunu düşünüyorsanız doğru yolda, doğru kişi ile birliktesiniz demektir. (bknz:How I Met Your Mother S.2 B.21)
Her neyse ne zaman akşam haberlerini izlesem, daha sinirli oluyorum. Bu yazı da böyle bir zamana denk geldi. Yazınca rahatladım ama 😊 evet ne demiştik iki sene önceki gibi “kız gibi yap sen n’aparsan en iyisini yap sen n’aparsan” her insanın gücü kendi içindedir. Kendinizi küçümsemeyin. Güzel günler görmek dileğiyle…
Bir Tavsiye: Hikayeler Tükendi- Pinhani


21 Şubat 2020 Cuma

ONCA YIL


2017 Şubatının 21.’de yazmaya başlamışım. Faydalı olayım derken içimi dökmüşüm çoğu zaman, geriye dönüp baktığımda hem hala 7 yaşındaki halimi görüyorum hem de ondan milyon ışık yılı uzakta başka bir kızı. Neye çabaladım bunca yıl, ne için uğraştım, neler benimle birlikte geldi, kimler hep yanımdaydı, kimler sandığım gibi birileriydi. Birçoğu sandığım gibi birileri değildi çünkü. Bilmiyorum belki benim yeni anlayışlara uyum sağlayamamış olmamın etkisi vardır. Ama öğreniliyor. Yani umutsuz görülen yolları zorlardım önceden olsa ama şimdi yolun sonunu göremiyorsam geri dönüyorum. O karanlığın içinden bir ses de gelmeyince. Demek ki doğru karar vermişim diyorum. Alışıyorum. Şimdiye kadar çoğu durumla kendim mücadele etmeye çalıştıysam da bir destek arardım. Aramıyorum artık. Kimsenin dizine yatayım, elini tutayım ya da biri iyi misin diye sorsun çözüm üretsin diye beklemiyorum. Önem veren yanımda duruyor, vermeyen de kendi yoluna gidiyor. Kimseyi tutamıyorsun yanında, hakkında yok zaten. Sığındığım alanları değiştirdiğimi fark ettim mesela. Daha realist, daha düz bakıyorum. Çünkü diğer türlü kendimi incitiyorum. Bunları duysaydın eminim üzülürdün. Çünkü senin pamuk ellerin, kuzum diye sevmelerin, şımartmalarının muhatabı olan o kız artık o kız değil. Ağlamıyorum ardından sana azap vermesin diye, hissedip üzülme diye çünkü hala bir şekilde hissettiğini düşünüyorum. Bilmiyorum seni gömdüklerinde sanki o mezarı benim kalbimin ortasında açtılar. Ve o nasıl bir derinlikse dolmuyor şimdi. Keşke seninle kaybolmaya gittiğimiz sokaklarda dolaşsak yine ben her seferinde kaybolduğumuzu düşünsem sende beni doğru yola çıkarsan, mutlu olsam. Gidişinin üzerinden 6 yıl geçmiş. Kendimi sürekli oyaladığım 6 yıl, her güzel anımda yanımda olmanı istediğim, kalabalıklar içinde gözümün seni aradığı, üzgün olduğumda başımı dizine koymayı dilediğim 6 yıl. Umarım iyisindir. Umarım merhametlilerin en merhametlisi sana lütfuyla muamele ediyordur. İyi ki vardın.

Bir Tavsiye: Hiç Kimse Bilmez- Teoman

15 Şubat 2020 Cumartesi

SEVGİLİLER GÜNÜ ERTESİ


Anlamı tartışmalı günlerden biri olan 2020 yılının 14 Şubatını atlattık sevgili okuyucu. Kah kendi çevremizde kah sosyal medya üzerinde yapılan ilişki reklamları, içimizi bayan kırmızı aşk böcekleri, koltuklarıyla aşk yaşayan pembe gelin furyasından kanayan gözlerimizde aşka dahil mi bilemiyorum. Şunda hepimiz hem fikiriz sevmek sevilmek çok güzel şeyler tabii bunu salt sevmek gibi kuru bir şekilde söylemek doğru değil yani güzel sevmek, üzerine titremek lafta değil gerçekten önem vermek, emek harcamak gerekir. İşte bu hakiki ilişkiyi yaşayan insanların reklam kokan hiçbir şeye gerek duymadıklarına eminim. Yürek zaten sevgi ile dolmuş, o kişiyle dolmuş taşmış o anın, hissin güzelliğini yaşamayı tercih ediyorlar. Merak ettim 14 Şubat nereden çıkmış diye küçük bir araştırma yaptım. Tam bir bilgi olmasa da Hristiyan bir azizin evlenmelerine izin verilmeyen askerleri gizlice evlendirdiği ve bunun yüzünden tam ayın 14.de idam edildiği söyleniyor. Başka bir teori İngiliz şair Chaucer kuşların eşlerini seçtiği tarih diye aşkla eşleştirmiş. Tabii en gerçekçi teori satış yapmak için çok güzel bir taktik olması, yine kapitalizm, yine harcama yapmak için bir bahane olarak değerlendirilebilir. Beni bu teori ikna etti. Netice sevginizi göstermek salt hediye, çiçek, seni seviyorum kelimesinden ibaret değil ve bunun tek bir günü olamaz. Sizin eşinizi düşünerek onu üzmemek adına yaptığınız bir hareket, bir hata yaptığınızda sadece özür dilemek değil buna dikkat ettiğinizi göstermek, sen bunu seversin diye düşünülerek alınmış, yapılmış bir şey, onu tanımak, bilmek, güvenmek, arkasında yanında durmak, kanat olmak, takım olmak bunlar bütün o gösterişten kendinizi zorunda hissederek aldığınız çiçekten, hediyeden çok daha kıymetli… umarım bunlara önem veren, asıl olanı görebilen insanlar olur hayatlarımızda. Madem adını andık size sevgililer gününe özel iki farklı türde parça öneriyorum. Aradığınızı bulmanız dileğiyle…
Bir Tavsiye: My Valentine- Paul McCartney
Bir Tavsiye: Sen Bir Aysın- Fasıl-ı Jazz

16 Ocak 2020 Perşembe

ÖLMEDİM AMA YAŞIYOR DA SAYILMAM!


Son birkaç yıl içinde yaşadığım en kötü hastalığı yaşıyorum sevgili okuyucu, size bin kat yorganın, battaniyenin altından yine de iflah olmaz bir üşüme ile yazıyorum. Arka planda ciğerimi deliveren aşkı görün çalıyor hastalık üşütme sebebiyle betleşmiş sesimle eşlik ediyorum. Çünkü her öksürdüğümde benim de ciğerim deliniyor sanki tam göğsümün ortasına bıçaklı bir mikser takılmış ve ne zaman öksürüp, hapşursam içeride birkaç tur döndürüyorlar. Verdiği acı tarif edilemez. Nasıl bir bakteri anlamasalarda kendisi içimde halay çekmekle meşgul. Beynimi kaplayan mukoza tabakası ile yaptığım saçma şakaları bunlara kendi kendime yine o bet sesimle hırıl hırıl gülmemden ve tıkanık burnum yüzünden uykusuz gecelerden, silmekten turpa dönmüş burnumdan hiç bahsetmiyorum bile. Bu halde kendimden bi hayli soğumuş durumdayım. Soğumak demişken ne kadar soğuk yahu! İyi günlerde yanında olan insanlar evet önemli sevincini paylaşan vs. ama asıl kötü haldeyken, elini kaldıracak takatin yokken bi nasılsın merak ettim diyen azınlık bir grubun olması güzel bir şey. Her ne kadar birçoklarının umurunda olmadığını gördüğün ve sadece zannettiğin kişiler olduğunu anlamış olsanda, evet bir nebze üzücü ama yer edinememişim demek ki diyor insan ve kendini tutmaya devam ediyor içimde her ne kadar gamsııızzz vicdaaansııız temalı şarkılar çalsa da hayat devam ediyor. Yazımı Peygamber Efendimizin (sav) bir hadisi ile bitireyim;
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin: ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin.” (Buhari,”Rikak”, 3; Tirmizi, “Zühd”,25)
Bir Tavsiye: Güler Özince- Merkür Retrosu

6 Ocak 2020 Pazartesi

14:12


Sıradan gibi başlayan bir gün dikkatli bakan gözler için sıradan olmayabilir. Hani bazı anlar vardır, biri durup dururken aklına gelir sonra o kişiden haber alırsın veya bir yerde karşılaşırsın. Ya da bundan yıllar önce gördüğün ama tek kelime bile etmediğin biriyle aynı yıllarda arkadaşlarınla bağıra bağıra söylediğin bir şarkıyı yaşarken bulursun kendini ‘olamaz mı olabiliir’. Her şeyin bir zamanı vardır dedik ya inancımız gereği umuda, her şeyin bir düzen içinde yaratıldığına, yaratıcının tek olduğuna olan inancımızdan. Bazen bir sebep gerekir. O kadar ağlamanın üzülmenin üzerine küçük bir sebep başka bir şehirden gelen bir araya getiren, o sokağın kapanması ve başka bir sokağa girmen, bütün olmamışların, o otobüsü kaçırmanın, aynı otobüste seyahat ettiğin halde yabancı olmanın ama zamanı gelince karşılaşmış olmanın bir sebebi var. Tevafuk. Bazen sebepler senin dışında yaratılır bazen sen zorlarsın kapıyı, sen gördüm bildim sanırsın ama aslında her şey kusursuz bir düzen içinde oluşur. Şimdi yoksan ya da çok az var olmuşsan ne için diye sormak sorgulamak bile sorduklarının cevabını vermez sana. İlkini birlikte seyretmediğimiz filmin devamı çekilse ne olur değil mi! Zaman hep yaptığı gibi hayırlısı deyip beklemeye alıyor yine bizi, eğer öyle bir şey varsa tabii.

Bir Tavsiye: Rüya- Ezginin Günlüğü