Bundan iki sene önce 8 Martla ilgili bol isyan içeren bir yazı
yazmışım. Yine kadın cinayetleri, yine değersizlik ve erkek cinsinin kendini nimetten
sayması üzerine. İki senede ne değişti peki? Sadece isimler ve rakamlar. Şiddet
arttı, ölüm, yaralama, pislik arttı en kısa tabirle. Ne kaybediyorsunuz
gerçekten bir kadına doğru düzgün davrandığınızda, yani kafanızdaki erkek olma
adam olma kıstasınız ne gerçekten merak edilesi daha doğrusu büyük ihtimalle
cevabı da hayret edilesi derecede saçma. Yani öyle bir dünya, öyle yanlış bir
algı var ki. En olmayacak şımarıklık yapan, eşyaya, altına, eşinin cebine değer
veren ergenler ile gerçekten bir şeylerin emekle yapılacağını, ilişkisinde
düzgün, doğru ile hareket etmeye çalışan kadınların gördükleri muamele
arasındaki uçurumu sadece ben görüyor olamam. Yani hanginize sorsak tabii ki
öyle gösteriş meraklısı biriyle görüşmek, sevgili olmak, evlenmek istemiyor ama
görüşüyor, sevgili oluyor ve evleniyor. En hayır ben öyle değilim diyen bile şekle
takılıyor. Akla, hayata bakışa, okumaya, gelişmeye kıymet vereniniz o kadar az
ki hal böyle olunca da siz o pembe selfilerin baş köşesini süsleyen adamlar
haline gelirken benim gibi olanlar kalbinin kapısını kapatıyor. Çünkü biliyor
ki kafasındaki adam sadece bir ütopyadan ibaret ve yalnızlığın dayanılmaz
hafifliği ile gününü bir Burhan Altıntop repliği ile bitiriyor. “yalnızca
kendim ve ben, kimseyi istemiyorum”. İlişkilerin böyle şekilci temeller üzerine
kurulması, önceliklerimizin çok başka olması da aile kavramını bir hayli
sarsmış durumda. Belki 8 Marttan uzaklaştı konu ama aslında her şey bu temel
ilişkiler etrafında dönüyor. Çiftler birbirini satın almış gibi davranıyor. Kısıt
koyuyor, karışıyor, kişisel sınır bırakmıyor. Olay aşktan çoktan çıkmış oluyor,
saygı duymak da lafta kalıyor tabii. Sonra kişiler ufak çaplı bir şok geçiriyor
beni değiştirmeye çalışıyor diye çünkü ilişkiye başlarken onlara bakılmadı, esas
olan hiçbir şeye bakılmadı, ne nasıl paylaşılır bakılmadı, kısa vadeli hayaller
kuruldu ve elde edildi, bitti, geriye ne kaldı? Hiçbir şey. Aa bu arada yukarıda
saydığım kısıtlar da psikolojik şiddete giriyor. Biliyorsunuz fiziksel
şiddetten daha fazla yapılan şiddet çeşidi kendisi. Netice de bir insanın
ruhunu bozarsanız, kendinden geriye pek bir şey kalmıyor. O yüzden şu sosyal
medyada gördüğünüz fotoğraf çekerken gülen sonrasında ne yaşadıklarını
bilmediğimiz çiftlere, onda şu marka var, buna şunu takmışlar diye kendinizi
yarıştığınız insanlara özenmeyin. Siz kendinize özgün olun. Önce kişinin
insanlığını sevin, saygı duyun, kabul edin sonra gerisi olur. Hiçbir şey tam
olmadığında bile bunlara takılmayıp önemli olanın o insan ile olmak olduğunu
düşünüyorsanız doğru yolda, doğru kişi ile birliktesiniz demektir. (bknz:How I
Met Your Mother S.2 B.21)
Her neyse ne zaman akşam haberlerini izlesem, daha sinirli oluyorum.
Bu yazı da böyle bir zamana denk geldi. Yazınca rahatladım ama 😊 evet ne demiştik
iki sene önceki gibi “kız gibi yap sen n’aparsan en iyisini yap sen n’aparsan”
her insanın gücü kendi içindedir. Kendinizi küçümsemeyin. Güzel günler görmek
dileğiyle…
Bir Tavsiye: Hikayeler Tükendi- Pinhani
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder