Bundan üç sene kadar
önce yüksek duvarlar diye bir yazı yazmıştım. Yazıda bir hikaye vardı. Çok büyük
bir kale içinden çıkmayan kahramanımız kendi isteğiyle kalenin kapısını açıp
kendine doğru koşuyordu. Aradığını bulamamış ve çok yorgun olduğundan sanıyorum
kahramanımızın kalesine dönme vakti geldi. O sandı ki kırılan duvarları
arasından çiçekler çıkar. Oysa ki bütün duvarlarını yağmurlar ıslattı. Yağmuru o
kadar seviyordu ki şikayet bile edemedi. Hiç ölmez sandı içindeki inanç, herkes,
herkes gibi olamazdı çünkü olmuyormuş. Gerçekten olmuyormuş. Büyük bahçeler
gördü küçücük saksılarda hepsini elleriyle suladı, hepsini elleriyle kuruttu. Siyahı
bu kadar sevmese her şey bu kadar siyah olur muydu hiçbir zaman bilemedi. Garip
bir sükûnet ile hepinize el salladı ve kaleden içeri girip kapısını kapattı, perdeleri
çekti. Bundan sonra ne olur, tekrar kapısını açıp yeşile doğru koşar mı
bilinmez. Ölmeyi beklemek kadar uzun ölüm kadar kısa…
Birhan Keskin-Taş
Parçaları/XXII
Bir Tavsiye: Levent
Yüksel-Yas