Yere düşen kuru yaprakların
üzerine basmak için duvar diplerinde yürüme mevsimi geldi. Sonbaharın en
sevdiğim tarafı o yapraklara basmak ve çıkardığı sesi duymaktır. Sanırım bu
sevgi ve alışkanlık Elazığ’da yaşadığımız dönemden geliyor. Evimizin olduğu
mahalleden yukarı doğru bir yol ve o yol boyunca sıralanmış kavak ağaçları
vardı. Her baharda yerler yolun neredeyse yarısına kadar kuru yapraklarla
dolmuş olurdu. Kırmızı paltom ve bende o yoldan her geçişimde tüm yapraklara
basmaya çalışırdım. Şimdi o kadar çok yaprak birikintisini bir arada bulamasam da
yine eve yürüdüğüm yolda yerdeki kuru yapraklara basmadan geçemiyorum. F.D’nin
şarkısında dediği gibi “tüm alışkanlıklar çocukluktandır.” Şimdi düşündüğümde
on yaşındaki benle şu andaki ben arasında pek bir değişiklik göremiyorum. Olaya
daha gerçekçi bakanlar bu durumu şöyle değerlendirebilir; -aah bu kızın kafası
aynı hiç mi büyümemiş acaba- diye. Bunu yazarken gülüyorum ama gerçekten
değişmiyor. Tabii ki yaşanılanlar büyüyor, sorumluluklar büyüyor, yeni bilgiler
öğreniyor, kayıplar yaşıyorsun. Ciddi işlerle uğraşmak, büyüklerin arasına
girmek insanı olduğundan daha farklı davranmaya itiyor. Aslolansa içimizdeki ve
hep bizimle olan o ses. O ses çocukken size cesaret veren, ‘yapabilirsin’ diyen
korkusuz ses. O ses yine sensin. Ama zaman geçtikçe büyümek zorunda kaldığında
onun sesini biraz kıstın. Onun sesini kısınca cesaretinin, kahkahanın, farklı
düşünmenin de sesini kıstın. Sen ‘o’sun, o da ‘sen’. Yine de ciddi mi olman
gerekiyor, o halde ciddi ol ama sıkıcı olma.
Kendinizi günlük işlerin içinde
kaybetmediğiniz, içinizdeki çocuğu oyuncaksız bırakmadığınız, bol yağmurlu bir
sonbahar geçirmeniz dileğiyle..
Bir Tavsiye: Ferman
Akgül-Yürüyorum İçimde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder