30 Temmuz 2017 Pazar

GÜNCE-2


Merhaba sevgili minnoş okuyucularım, son yazdığım yazılar ile ilgili güzel yorumlar aldım. Teşekkür ediyorum. Yalnız herkesin, birinin benimle beni çok tanımadan evlenmesi konusunda hemfikir olması beni ayrı bir etkiledi. :) Bugünün pazar günü olması ve şu anda yazı yazmaya müsait olmam bu yazıyı biraz günce tadında yazma isteği getirdi. Daha önce paradoksa bağlanan yazı başlıklı yazımda ne kadar yoğun olduğumu paylaşmıştım sizlerle, hayatım aynı şekilde devam ediyor şu anki fark bugün kurstayken sebebini bilmediğim bir şekilde diz kapağımın hemen altındaki kemiğin şişmeye, kızarmaya ve acımaya başlaması oldu. Yürümekte zorlansam da eve gelebildim. Kremleyip sardık şimdi bende uzattım ayağımı böylece durmuş oldum. Ne zamandır nette gezinmiyordum, sebep olmuş oldu.:)

Ayrıca bugün tezhipte fırça çalışmalarına başladık, sağ kolumu da orada bıraktım. Eyeliner çekmekten daha zor bir şey varsa o da tahrir çekmekmiş sevgili okuyucu onu çok net anlamış oldum. Akşam biraz daha çalışayım diyordum ama pek enerjim kalmamış gibi, onu yarına bıraktım.

Bir uğraş edinmek insanı çok rahatlatıyor. Özellikle sanatın bir dalıyla uğraşmak, yeni bir şey öğrenmek, kendine kendinde olmayan bir özelliği eklemek o kadar güzel bir duygu ki. Ondandır çevremi devamlı böyle fikirlere yönlendirme isteğimin fazla olması. Sizde yapın, o zevki, başarma, öğrenme hislerini yaşayın istiyorum. Asıl üzücü olan senin fikirlerine çok değer veriyorum diyen arkadaşlarımın böyle bir teklifle karşılaştıklarında yüzlerce bahane üretmesi, o sebeple bende artık bu konuda fikir isteyenlere yardımcı olmaya karar verdim. Bu da beni biraz üzüyor açıkçası. Aslında bir eğitim, kurs ortamında birçok insanla -en azından seninle aynı meraka sahip- tanışmış oluyorsun,bu da yine farklı hikayeler duymaya sebep oluyor. Siz benim küstüğüme bakmayın yinede kendinize ilgi duyacağınız bir uğraş edinin, bana da anlatın, mutlu olayım.:)

Tekrarda Anne Marie-Ciao Adios çalıyor. Bu aralar devamlı bu şarkıyı dinliyorum, sanıyorum hissettiğim için. İnsan bazen çok kolay unutulduğunu görüyor, anlamak çözmeye yetmese de oluyor. Bir şeyde denemiyor, sadece susuluyor Hepinizin sendromsuz Pazartesiler ve güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle...




26 Temmuz 2017 Çarşamba

DOST SEÇME SANATI*



İnsan ancak dostları kadar büyür, dostları kadar gelişir.
İnsanın çapı, dostlarının çapı kadardır.
Bir insanla dost olmak, geleceğinizi o insana emanet etmektir.
Dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız.
Kişinin kalitesini, dostları belirler.
Kim olduğunu bilmek isterse, kimlerle dost olduğuna bakmalı insan.
Adaletin önderi Hz. Ömer’in dediği gibi; “Kişinin dostu; aklının kılavuzudur.”
Herkes, kendi “ayarına”, aklına göre dost edinir.
Her kuş, kendi cinsiyle uçar.
Kartallar kartallarla...
Kargalar kargalarla.
Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı.
Akıllı insan, kime akıl danışacağını bilen insandır.
Akıl danışacağın insanla dost ol.
İnsanın hayatında, mutlaka kendine öğüt veren gerçek dostları olmalı.
Çünkü gerçek dostlar, insanın "hayat sigortasıdır."
Nasıl bir insan olmak istiyorsan, öyle insanlarla dost ol.
Hayat, yanlış insanlarla harcanacak kadar ucuz değildir.
Bir kişi, ilişkilerinde, hep sosyal statüsüne sığınıyorsa, "karakter kıtlığı" yaşıyor demektir.
Yüreği temiz insanla dost ol.
Edindiğin dostlarının fikirleri kirliyse, senin “kalbin ve fikirlerin” ne kadar temiz olursa olsun, er ya da geç senin de kalbin ve fikirlerin kirlenir.
Duygular gibi, değerler ve inançlar da kişiden kişiye sirayet eder.

Doğru yolu yanlış insanla yürürsen, yolunu da doğrunu da kaybedersin.
Bir dostta, neyi aradığını bilmiyorsan, kiminle dost olduğunun ne önemi var.
Niçin sevdiğini bilmiyorsan, kimi ve neyi sevdiğinin ne anlamı var.
Bir insana yaptığın fedakarlık, sevgisini değil de "istismarını" artırıyorsa; bu, onun sadece fedakarlığa layık olmadığını göstermez; aynı zamanda, onun ne kadar "ahmak" olduğunun da göstergesidir.
Fedakarlığı, iyiliği, merhameti, sevgiyi istismar eden kişi, "ahmağın" ta kendisidir.!!!!!
Vefa, sadece "asil ruhlu" insanlarda bulunan bir özelliktir.
Vefası olmayan, duygularını istismar eden ahmak adamdan uzak dur.

Kendisine yapılan bir iyilik karşısında, teşekkür etmeyen ve kendisinin yaptığı hatadan dolayı, özür dilemeyen insanlardan uzak dur...!!!
r
*Özgür Aras'ın  aynı adlı yazısından alıntıdır.

    20 Temmuz 2017 Perşembe

    ANLAMAK ÇÖZMEYE YETMEZ


    Bugün şunu tam anlamıyla fark ettim ki ben baya yaşlıyım. Böyle yazınca komik oluyor hatta şu anda yazarken gülüyorum ama gerçekten yaşıtlarıma göre veya daha genç dimağlara göre yaşlanmış gibiyim. Bu düşüncenin ben yoruldum hayat gelme üstüme gibi anlayışla ilgisi yok yalnız. Yetiştirilmenin verdiği bir şey desem o da değil zira kardeşimin benimle hiçbir alakası yok. Muhakkak alınan rol modelle veya annemin düzenli olması ile alakası vardır ama bendeki bağlılık oluşturmak. Onu net anladım. Bazı alışkanlıklar artık oturmuş davranış kalıbı haline gelmiş. Örneğin; bu sabah arkadaşım 'gel kahvaltıyı birlikte yapalım, çay simit filan' diye mesaj attı. Ben ihtimal bile vermedim yani cevabım; 'ben sabah kahvaltı yapmadan evden çıkmam' oldu. Haydaa ne var bir sabahta işte yesen değil mi? Aslında öyle büyük bir problemmiş gibi görünmüyor hatta problem bile denmez ama benim aklıma takıldı. Mesela bir şey bana aitse ve ben onu herhangi bir yere konumlandırdıysam kimse onu oradan almasın, yerinden kıpırdatmasın. Bir de üzerine duygusal bağ kuruyorum o nesneyle, artık bir anlamı varsa o orada dursun, kimse dokunmasın. Sonra o günün planını kafamda yaparım ve eğer planım istemediğim bir şekilde değişmek durumunda kalırsa enerjim anında düşer. 16-30 yaş arası olup bana göre saçma davranışlar yapıldığını görüyorsam etrafta hemen teyze modum açılır ve 'cıkcık'lamaya başlarım. En son kendimi -tanıtım döneminde olup lise sonu gençleriyle çok muhatap olunca- 'bu gençlik nereye gidecek böyle geleceği kimsenin umurunda değil, biz nasıl çalışırdık derslerimize yahu, bizim zamanımızda böyle miydi' diye söylenirken buldum. Güzel derece yapan, iyi yerlere gidecek öğrencilere 'maşallah ülkenin sizin gibi akıllı çocuklara ihtiyacı var' falan dedim. Kitap okumayanlara hala çok kızıyorum. Dert dinliyorum sonra empati yapıp üzülüyorum, kendi derdimmiş gibi çözüm üretmeye çalışıyorum. Çizime, örgüye sardım. Yazım yanlışlarını düzeltiyorum. Emekli öğretmen olsam ancak bu kadar olurdum sanıyorum. Bu durum hem komik geliyor, hem de hiç boş durmadığım için kendimi takdir ediyorum. Bir de özeleştiri yapacak olursam biraz serbest bıraksam daha iyi olacak sanki arada. Varsa tavsiyeniz memnuniyetle dinlerim, genel olarak dinlerim sevgili okuyucu isterseniz siz anlatın. Minnoş teyzenizin her zaman söyleyeceği bir şeyler, vereceği öğütler vardır. :)

    Bir not:Şu duruma sadece bir kedi eksik, bilgilerinize.
    Bir not daha:Yakın zamanda instagramda şöyle bir paylaşıma denk geldim, aynısını benimde yapmam lazım.


    15 Temmuz 2017 Cumartesi

    İKİ DELİ Mİ BİR ARAYA GELMEMELİYDİK?

    Giordano Bruno*'nun "iki şey" hakkında sözleri adlı yazıyı bir yerde denk geldiyseniz okumuşsunuzdur, eğer denk gelmediyseniz mutlaka okuyun. Üstad demiş ki; 'iki şey insanı kaşif yapar:
    1-Nitelikli çevre

    2-Biraz delilik

    Kaşif, var olan ancak bilinmeyen bir şeyi bulan, ortaya çıkaran, keşfeden kimselere deniyor. Bu tanımı kişisel olarak ele alırsak örneğin var olan ama benim bilmediğim bir şeyi keşfetmemde beni kaşif yapar. Kendi bilmediğim her bilgiyi öğrenmem, okumadığım bir kitabı okumam, seyretmediğim bir filmi seyretmem, gitmediğim bir yere gitmem, görmediğim şehirleri, ülkeleri gezmem beni -benim mantığıma göre- kaşif yapar.

    Gerekli olan iki şeyden biri biraz delilik. 'Hangimiz normaliz ki' diye benimsediğim yasam mottolarımdan biridir kendisi. Buna dayanarak herkeste az ya da çok biraz kaşif olmaya meyil olmuş oluyor.

    İki şeyden diğeri ise nitelikli çevre. Yani herhangi bir ortamda oturduğunuzda sizin aklınızla keşif yapmanıza yardımcı olacak çevre. Nicelik olarak hiçbir öneminin olmadığı ama nitelik olarak kendine bir şeyler katmaya meraklı, neden? diye soran, en azından bir konuyu iyi bilen ve yan dallarıyla ilgilenen arkadaşlarınız, büyükleriniz, sevgiliniz, kardeşleriniz varsa çok şanslısınız. Çünkü çok basit başlayan bir konuşma ilerledikçe içinizde kaz dağlarını görme isteği oluşturabilir. Yapılan bir alıntı içinizde o alıntının olduğu kitabı okuma isteği, tavsiye edilen bir şarkı bir film onları dinleme seyretme isteği oluşturabilir. Daha önce yapmadığınız bir şeyi yaparsanız kaşifliğe bir adım daha yaklaşmış oluyorsunuz. Aslında en güzeli de yaklaşıp  asla kaşifliğe varamayacak olmanız, zaten yolculuğu güzel yapanda yol almak değil midir? :) Yol alırken biriktirdiklerinize, topladıklarınıza bakıp kendi yolunuzun sonuna geldiğinizde güzel bir hayat yaşamış olamanın mutluluğunu hissedeceksiniz. Ve yazının sonuna şunu eklemek istiyorum. Umarım siz bu keşfi yaparken yanınızda hem sizi kaşifliğe ittiren hem de bu yolda hep yanınızda olan insanlar oluştursun nitelikli çevrenizi. Herkese iyi haftasonları..


    *1548-1600 italyan filozof, gökbilimci ve okültist




    10 Temmuz 2017 Pazartesi

    PARADOKSA BAĞLANAN YAZI


    Herkese merhabalar, iki haftaya yakın bir süredir herhangi bir yazı paylaşamadım. Aslında gün içinde o kadar çok fikir geliyor ki aklıma sonrasında muhakkak bir zorunlulukla fikirlerimi öteliyorum. Özellikle bu aralar normalin üzerinde bir eforla çalışıyorum. Bu durumdan şikayetçi miyim? aslında hayır, ne kadar 'bugün ne kadar yoğundu yaaaaaa' diye aramızda konuşsakta bir yandan bu durum hoşuma gidiyor. Hafta içlerinin yoğunluğu yetmezmiş gibi hafta sonlarıma da birden fazla program yaparak koşturmaya devam ediyorum. Niye bilmiyorum ama bu yoğunluk aklımı fazlasıyla meşgul edince düşünmek istemediğim şeyleri de düşünmemiş oluyorum. Eğer bu yöntem kafamın içinde yuvalanan tırtılları temizlememe yardımcı olursa size de bildireceğim, lakin şuna inanmıyorum. Bir insan bir sabah uyanıp 'aaaa tamam ya ben unuttum/bitirdim/düşünmüyorum.' demez, diyorsa zaten henüz o his içinden çıkamamıştır. Yakın bir zamanda bir şarkıyla, bir yürüyüşte, bir anlık sakinlikte, uyumadan önceki o beş dakikada tekrar ortaya çıkacaktır. Şimdi bu fikirle size 'devamlı meşgul olduğunuzda artık düşünmediğinizi göreceksiniz' dersem kendi içimde paradoksa düşmüş olacağım. Bunu da yazarken fark etmem harika oldu. Karalama bile olsa yazmanın faydaları sevgili okuyucu :)Bu yazının sonucunda siz yine kendinize faydalı, aklınızı güzel şeylerle meşgul edecek uğraşlar edinin, gerisini ise zamana bırakın, bırakın olması gereken olsun.

    Bir not: Bu yılın en güzel günü olan benim canım doğum günümde beni yalnız bırakmayan, her halükarda arayan, mesaj atan, minnoş hediyeler alan sevgili ailem ve arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.

    Bir tavsiye: Bulutsuzluk Özlemi-Sözlerimi Geri Alamam