26 Mayıs 2017 Cuma

HAMLE


Dünyaya geldiğimiz andan itibaren yaşıyoruz. Hepimizin ortak olarak yaptığı eylem yaşamak. Ama nasıl, insan kendine bu soruyu ne zaman sorar yani neden yaşıyorum, nasıl yaşıyorum diye? Hayatlarımız belli zaruretler, bazı sorumluluklar, zaman darlığı ve insan olmaya çalıştığımızda zorlaşmaya başlıyor. Toplanın size şimdi en basit ve baş ağrıtmayan yolla yaşamanın formülünü vereceğim; 'öylesine yaşamak' yani oksijen al, karbondioksit ver ve hayatta kalman için yapman gereken görevleri yerine getir. Böyle yaşamak isterseniz eğer, kimsenin hayatına dokunmak istemeyin yani faydanız olmasın, sakın üretmeyin. Yeni bir fikir üretmeyin, çözüm üretmeyin, bilgi üretmeyin, aklınızın çarklarını çalıştırmayın. Duyduklarınızı merak edip araştırmayın. Ve asla ama asla okumayın. Maazallah neler olur sonra yanlışlıkla yeni bir şey öğrenirsiniz, kendinize faydanız olur hatta kendinizle kalmaz bir yerde konusu geçer başkalarını da bilgilendirirsiniz filan yapmayın böyle şeyler. Sonra her şeyi olduğu gibi kabul edin, 'demek ki böyleymiş' deyin durumu, kendinizi değiştirmeye çalışmayın. Kendinize ben nasılım, niye böyle davranıyorum, iyi huylarım neler, neyi kötü yapıyorum, neleri düzeltebilirim diye kendinizi daha iyi tanımanıza sebep soruları hiç sormayın. İçinizde bir his uyanırda kendinizdeki zaafları, kötü huyları değiştirmeye filan çalışırsınız, yapmayın. Ve son olarak hayvanları, çiçekleri, gökyüzünü, bulutları görmezlikten gelin, sevmeyin örneğin; yolda yürürken hep binaları, trafiği, gürültüyü duyun bir çiçeği görüp içinizde sevinç oluşturmayın. Sonuç olarak hepimiz nasıl yaşayarak bir ortaklık oluşturuyorsak ölerek de bu ortaklığı devam ettiriyoruz, ama hangi renkleri yaşayacağımızı hep bu ayrıntılar belirliyor.

İzninizle bu yazımı Dostoyevski üstadın Suç ve Cezasından bir alıntı yaparak bitirelim. "Sonra, herkesin akıllı olmasını beklemenin çok uzun süreceğini anladım. Bir de, bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini, insanların değişmeyeceğini, onları değiştirebilecek kimsenin bulunmadığını ve bunun için çaba göstermeye değmeyeceğini."

Bir dua: Bu mübarek, müthiş huzurlu, insana kendini çok iyi hissettiren Ramazan ayının hepinize hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah sizin gönlünüze göre ve hakkınızda hayırlı olacak bütün dualarınız, içinizden keşke olsa diye anlık geçirdiğiniz ve sizin için çok güzel olacak ama henüz bilemediğiniz her şey kabul ve gerçek olsun. Rabbim 'ol' desin ve olsun.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

NO!


Günlük yaşantımız içerisinde farkında olmasakta küçük büyük yüzlerce karar veriyoruz. Kafamızı meşgul edenlerse daha çok hayatımızı etkileyeceğini bildiğimiz kararlardır. Gece kafamızı yastığa koyduğumuzda ise vicdanımızı etkileyen öyle yapmasaydım, böyle deseydim/demeseydimli kararlardır. Bir kere en önemlisi iyi veya kötü bir kararda olmalı, onun dışında da bu verilen kararın arkasında durmamız gerekir. Burada da en önemli faktör sunulan tekliflere, fikirlere ve yöntemlere objektif bakabilme yetimizi geliştirerek hayatımıza dahil etmemiz veya etmememiz. Yani istemediğimiz durumlarla veya bize yanlış gelen fikirlere, tekliflere 'hayır' diyebilmemiz gerekir. Hayır diyememek büyük bir çoğunluğun yapamadığı ve farkında olmadan üzerimize soyut olarak yük yüklediğimiz bir olay. Bunun en büyük sebeplerinin başında iyi niyet dozunu aşmak, dışlanmak korkusu, hayır dediğimizde sanki kötü ve bencil bir insan olacağımızı bize hatırlatan bilinçaltımız. Bu durumu biraz olsun aşmanıza yardımcı olacak bir kaç öneri sunmak istiyorum. Öncelikle kendinize şu soruları sorun;

*Ben ne istiyorum?

*Neler, kimler beni mutlu eder?

*Değerlerim, sınırlarım nedir?

*Kimler için ne ölçüde esneyebilirim?

Bu sorulara verdiğiniz cevaplar büyük ölçüde seçimlerimizi oluşturacak, dolayısıyla seçimlerimizde hayatı nasıl yaşayacağımızı oluşturacak, başkalarının planlarına dahil olmayacağız. Yani sakince düşünerek, bizden gerçekten ne istenildiğini düşünerek karar verebiliriz.

Önemli olan, sebeplerini -yine nezaketten ödün vermeden- açıklayarak hayır demeyi öğrenebiliriz. Biraz vicdan biraz 'bu lüzumsuz bir harekettir fikri', birazda ahlaki değerlerin oluşturduğu hayat görüşümüz bir araya geldiğinde doğru kararlar bize karşıdan el sallamaya başlacaktır.

Önceliğinizin her zaman en çok sevdikleriniz olduğu, verdiğiniz kararlardan pişmanlık duymadığınız, güzel kalbinizi her şartta koruduğunuz bir ömrünüz olması dileğiyle...

18 Mayıs 2017 Perşembe

SEN GİTTİN VE HERKES ÖLMEYE BAŞLADI


Hafta sonu ananeme yaptığımız ziyaretten sonra aklımda hep bu cümle dönüyordu. Üniversite zamanında okuduğum kitabı bana sıkça hatırlatan bu cümle ve o zamanlar üzüntü sandığım şeylerin hepsinin hikaye olduğunu da.. Bu akşam aynı sayfaları tekrar okudum ve sizlerle paylaşmak istedim. Gerçekten benim hayatımın dönüm noktasıydı, sanki ananem gittikten sonra her şey saçma sapan bir hal aldı. Benim ona anlatacaklarım biriktikçe birikti beynimin içinde kocaman bir arşiv oluşturdu. Sanki onu özlemeye başladıktan sonra bir daha hiçbir şeyi, durumu o kadar özlememeye başladım. Bazen çok yakınımdaymış gibi hissediyorum sanki bana cevap veriyormuş gibi bazende sesini duyamıyor kendi içimde panik yaşıyorum. Öyle işte okuyucu benim hayatımda da ananem gittikten sonra herkes ölmeye başladı.

Emrah Serbes'in 'hikayem paramparça' adlı kitabında bahsi geçen yazı aşağıda iyi okumalar.

önce saniye teyze öldü sonra dedem sonra babaannem sonra yengem sonra eniştem. sonra eniştemin ölüm haberini bana veren bakkalı bıçakladılar eniştemin yedisinin okunduğu akşam. sonra sedat amca öldü sonra babam sonra öbür dedem bir de büyük deprem. otuzuma basmadan otuz tabut kaldırdım musalladan. babamdan öncekileri babamla beraber kaldırdık. ama ilk ölen hep babammış gibi geldi bana yıllarca. sanki oydu bu ahret furyasını başlatan. öyle değilmiş yeni anladım.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı

zaten kim tam anlamıyla sağ kaldığını iddia edebilir ki bu kadar mevtanın ardından kim biraz zombileşmek istemez. daha kırılgan daha dikenli ve daha fukuyamacı olmaz. dedem ziraat mühendisiydi ama pek çok doktordan daha ilginç tıbbi hatıraları oldu.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı

yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizmesi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin hâlâ soğuk biralar oluyor güzel kızlar oluyor. yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor tabii o kalibrede sevda görmedim. öptüm ama içime çekmedim.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı

şimdi dilediğim sayfadan başlayabileceğim bir kitap öner bana. başsız sonsuz ve ortasız bir hikâye öner. bir üstat öner dergi kurmuş olmasın. ne çok utandık mazideki yaralardan her adımda ele geçirilme korkusundan. ismet özel mi metin altıok mu yoksa hiç mi ortak arkadaşımız kalmadı.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı

elinden bir şey gelmemenin acısını iniş takımları olmayan melekler bilir. bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış sincaplar bilir. suyun dibine ağır ağır çöken taşlar bilir. matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıtıyor.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı

love story tadında başlayan bir filmi potemkin zırhlısına çevirmeye ne hakkın var. çok şükür yaşıyoruz çok şükür yazıyoruz diyorum ama niye anlatıyorum bunları. belleğin unutuşa karşı mücadelesi mi sadece. ne münasebet bu benim senkronize yalnızlığım.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı

birleşince kısa devre yapan parmak uçlarımız öldü önce. sonra yeşil öldü benim için sonra kahverengi. sonra ilk öpüştüğümüz yeri kalbinden bıçakladılar. on iki yıl geçti susmak ne kısaymış. sen böyle ne güzel sonsuza kadar susalım diyorsun. sonsuzluk bir gün herkesle konuşur sevgilim bunu da biliyorsun.

sen gittin ve herkes ölmeye başladı


14 Mayıs 2017 Pazar

BİRAZ KONUŞABİLİR MİYİZ?


Bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerimizden biri kendimizi ifade etme şeklimizdir. Konuşmak, kendimizi başka birine anlatmamız için en direk ve basit yoldur. O sebepten konuşurken dikkat etmemiz gereken bir çok madde olsa da bugün 'kelime dağarcığı' kısmına değinmek istiyorum.

Şu anda Büyük Türkçe Sözlük’te söz, deyim, terim ve ad olmak üzere toplam 616.767 söz varlığı bulunmaktadır.(Tdk). Buna rağmen nüfusun büyük bölümü günlük yaşamında ortalama 400 civarında kelime kullanıyor. Hatta kırsal kesimlerde bu sayı günlük sadece 40-50 kelimeye düşüyor. Aslında dünyadaki sayılı zengin dillerin başında gelen Türkçenin çok küçük bir kısmına hakimiz ve daha kötüsü kullanmadıkça diğer kelimelere olan algımızı köreltiyoruz. Bu durumda üniversite mezunu olduğu halde dilekçe yazmayı bile bilmeyen insanların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ama her şeyin bir çözümü olduğu gibi bununda birden çok çözümü var. Bunların başında bir çoğumuzun sevdiği bulmaca çözmek eylemi var. Sadece bu sefer yanınıza bir sözlük almanız gerekiyor. Beyin jimnastiği içinde çok güzel bir yol olan bulmaca çözmek sizi ileride olma ihtimalli unutkanlık hastalığına karşıda koruyucu oluyor. Bir başka yol kitap okumak, şiir kitapları daha faydalı oluyormuş bu amaç için bilgilerinize. Yazı yazmanında faydası çok büyük. Günlük konuşurken argo kelimeleri, yöresel ağızda kullanılan kelimeleri ve yabancı kelimeleri dilimize alıştırmaktan kaçınabiliriz.

Yeni kelimeler öğrendikçe, okudukça ve buna bağlı olarak konuşma akışımızı belli bir seviyeye getirdiğimizde, ifade gücümüzü artırdığımızda (şey), (yani), (ııı) gibi hoş olmayan ses taklitlerini de en aza indirmiş olacağız.

Nerede olursak olalım en büyük silahımız kendimizi doğru bir şekilde ifade etmektir. Burada da en önemlisi ve büyük çoğunluğun yapabildiği konuşmak eylemidir. Ve insan kendini tanıdıkça, geliştirmek istedikçe, anlatmak istedikçe hiçbir şey ona engel olamaz. Hepinize iyi haftalar.
Bir karikatür:

9 Mayıs 2017 Salı

OLMAYAN KELİMELER


Bazen hissettiğimiz duyguları anlatacak tek bir kelime bulamayız. En azından bizim dilimizde örneğin; dünyayı daha güzel bir yer yapabileceğine olan inanç hissini birine anlatırken tek bir kelime ile anlatamadığımız gibi. Mesela ben son zamanlarda "waldeinsamkeit" gibi hissediyorum diyebilirdik eğer Almanya'da yaşasaydık. Almancada "waldeinsamkeit" ormanda tek başınaymış gibi olmak hissini anlatan bir kelime. Bunun gibi birkaç örnek daha vermek gerekirse;

*"Anagapesis" Yunancada daha önce çok sevdiğimiz birine karşı artık bir şey hissetmemek hissi.

*"Petrichor" İngilizcede yağmurdan sonraki toprak kokusu ki benim favorim :)

*"Bibliophile" Yunancada kitap okumadan duramayan, sürekli kitap alan kişi demekmiş.

İşte böyle sevgili okuyucular bir de bu aralar yeniden düştüğüm, önem verdiğim sevgili kitaplarımın anlamını daha iyi anlıyorum. Çünkü bazen aslında var olduğunu düşündüğünüz insanların aslında sandığınız şeylere dönüştüklerini ve kendilerine çok rahat yenilerek size olan sevgilerini geri plana kolayca itebildiklerini görüyorsunuz. Sevgi düşünceyle birleşince harika bir şey ve bunun için sevdiğin kişinin yanında olmasına bile gerek olamaması ise hissin gerçek olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ve siz tüm kırıklıklarınızı toparlayıp çantanıza yerleştiriyor, kendinize daha bir sıkı sarılıyorsunuz. Şimdiye kadar niye yalnız kalmaktan korktuğunuz halde insanların içine fazla karışmadığınızı yeniden anlıyorsunuz.

Tabii ki hep destek olan ve hiç unutmayan dostlar iyi ki varlar hatta bazılarını hiç görmediğin halde varlar çünkü gerçekler hepsine teşekkürü bir borç bilirim. :)

Hem ne demiş Elias Canetti üstad; 'bir kitaplık, dünyadaki en büyük vaatten daha değerlidir.' Allah herkese değer bilen, sizi kendinden önce düşünen, kırıklarınızı sarıp sarmalayan, hep destek olan bilge eşler ve kitap cenneti bir ev nasip etsin.

*Hisleri olmayan kelimeler "Olmayan Kelimeler" adında 2012'de Metis yayınları ajanda konusu olmuştur. (Keşkem kitabı da olsaymış.)

Bir tavsiye:Bu gecenin uyku öncesi şarkısı- Artık Kısa Cümleler Kuruyorum- Şebnem Ferah

3 Mayıs 2017 Çarşamba

AYSEL GİT BAŞIMDAN



Benim favorim her ne kadar Garipçiler ve Orhan Veli olsa da Garip akımına karşı oluşmuş Mavi akımının özelliklerini yansıtan, Attila İlhan deyince akla ilk gelen şiirlerin başında gelir 'Aysel git başımdan'. Kendi oluşturduğu şiir akımının özelliklerini yansıtan şiir yalnızlığı ve imkansızlığı kendi üslubuyla anlatmıştır. Edebiyat dersinde ilk okuduğumda da çok sevmiştim, bugün mevzusu olunca aklıma geldi ve sizinle paylaşmak istedim. İyi okumalar.


Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Islığımı denesen hemen düşürürsün,
Gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
Ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
Sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
Hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
Uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,


Ölümüm birden olacak seziyorum,
Hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...